"Atatürk Fenerbahçeli miydi yoksa Galatasaraylı mı?" tartışmasının gazı yetmemiş olacak ki, Türk neo-liberalizminin mümtaz temsilcilerinden Gülay Göktürk, köşesinden "şu minvalde" bir salvo atış yaptı:
"Atatürk yaşasaydı, 1950'lerde Adnan Menderes tarafından alaşağı edilirdi. 27 Mayıs ihtilalcileri ile muhtemelen işbirliği yapacak ve belki de 70'lerde Bülent Ecevit'in ortanın solu hareketi karşısında yenilip köşesine çekilecekti!"
"Gülay Göktürk kimdir?" diye soracaklara hatırlatalım, kendileri 70 öncesi FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) kadrosu içinde bulunan, sonra bu gruptan ayrılarak Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan ile Dev-Genç'in çekirdek kadrosu içinde yer alan, 12 Mart sonrasındaysa Doğu Perinçek, Gün Zileli, Cengiz Çandar ile birlikte "maocu" TİİKP'yi (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) kuran "profesyonel devrimci" bir ablamızdır...
12 Eylül'ün işkence tezgâhlarından da geçen Göktürk, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ile Türk sosyalist solunda yaşanan çöküntü sonrasında, çareyi "solculuğun kızgın kumlarından neo-liberalizmin serin sularına" atlamakta bulan ekip içinde yer aldı.
Yeni Yüzyıl'da çalıştığı dönemde köşe yazılarını The Observer'un yazarlarından Erica Jong'dan arakladığı anlaşılınca, "Siz hiç mi komşunuzun bahçesinden erik çalmadınız?" diyerek kendini savunan bir düşünürümüzdür.
Gülay Göktürk'ün "Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım? Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım!" dediği yazısıysa hiç kuşkusuz, pedofiliyi (sübyancılık) savunan makalesiydi... Sübyancıların sübyanlara zarar vermedikleri sürece, "cinsel tercihlerini" özgürce yaşayabilmesini savunan Gülay Göktürk, animasyon filmler ile yapılacak "çocuk pornosu"nun kimseye rahatsızlık vermemesi gerektiğini savunmuştu!
Şimdilerde "profesyonel devrimcilik" kariyerine Nazlı Ilıcak, Aykut Işıklar ve Cengiz Çandar'lı "Bugün" gazetesinde (eski Tercüman) devam eden Gülay Göktürk'ün Türk düşün hayatına yaptığı katkılar saymakla bitmez.
Ne yalan söyleyeyim, benim için Gülay Göktürk, kendi düşünürlerini "yaratamamış" Türk neo-liberalizminin "omurgasızlığının" bir sembolüdür...
(...)
Atatürk'ü mü tartışmak istiyorsunuz? Bu adama "çok şey" borçluyuz ama madem istiyorsunuz, tartışalım! Ama adam gibi, saçmalamadan ve "teyzemin testisleri olsaydı tıpkı amcam gibi olurdu" türünden faraziyeler üreterek değil!
"Atatürk'ü putlaştırmayalım" mı demek istiyorsunuz? Evet, bence de putlaştırmayalım, bu ülkede Atatürk'e en büyük kötülüğü "Ben Atatürkçüyüm" diyenler yaptı! Sanırım "en azından" burada birleşiyoruz.
Doktrin tartışalım, tarih tartışalım, siyaset tartışalım! Ama bunu lütfen "namusluca" yapalım. Bunu yapmadığınız sürece, bir zamanlar "Atatürk yaşasaydı, Refah Partisi'ne oy verirdi!" diyen Erbakan kadar komik olursunuz...
(...)
Aklıma bir fıkra geldi, anlatmadan olmayacak:
Tanrı dünyayı yaratırken, halklara da şekil vermeye karar vermiş. Cebrail'i çağırmış yanına:
-Gel bakalım, şimdi seninle halklara bazı özel yetenekler vereceğiz! Herkese eşit davranmak için her ülkeye sadece iki özellik vereceğiz.
Tanrı biraz düşünmüş:
-Önce Fransızlarla başlayalım işe. Onlar hem romantik olsun hem de iyi yemek yapmayı bilsinler.
Cebrail önündeki kağıda bunu not almış.
- İngilizlere kurnazlığı ve çalışkanlığı verelim!
Cebrail önündeki kağıda bunu da not almış.
- İtalyanlar hem neşeli olsunlar hem de sanatçı ruhuna sahip olsunlar!
Cebrail önündeki listeye bakmış, "Efendim" demiş, Türkleri unuttunuz..."
Tanrı uzun uzun düşünmüş...
- Türkler dürüst, zeki ve sağcı olsunlar!
Cebrail şaşırmış: "Efendim, Türklere üç özellik birden verdiniz..."
Tanrı omzunu silkmiş:
- Amaaan, içlerinden işlerine gelen iki tanesini seçsinler işte!
Türk sağının en büyük sorunu budur. Türklerden "hem zeki hem dürüst hem de sağcı" çıkmıyor; sağcı olanlarsa ya "zeki" ya da "dürüst" değiller...
Gülay Göktürk hangi sınıfa giriyor sizce?
26 yorum:
Elinize kolunu sağlık. Ayarı bir türlü kestiremeyip, bir dahiyi tarihi ve fikri çevreye oturtup tanımlama becerisine sahip olmayan zihiyetin son oyuncağı faraziyeler üzerinden tatmin.
Ne diyeyim, sadece buruk bir komedi gibi. Anlayamıyorum. Ha gayret bir empati kurayım diyorum ama küçük beynim o kadar namussuzca işlemiyor bir türlü.
Gülay Göktürk'ü, geçmişini, nasıl biri olduğunu bilmeden onun yazısından ve Derin Sular'ın eklemelerinden yola çıkarak bir şeyler karalamıştım.
Şimdi, alakalı düşüncelerimin çıkış noktasının bu tür bir "sevgili" yazar olduğunu öğrenince düşüncelerimden şüphe eder oldum.
Gerçi onun yazısından önce de böyle düşünüyordum ama yine de bir üzüntü girdi içime.
Selim Bey,
Evet unutmuşum... Gülay Göktürk, Derin Sular'ın sık sık "Günün Yazarı" köşesine misafir oluyordu değil mi? :)
Türklerden neden dürüst ve zeki sağcı çıkmadığna dair anlattığınız fıkraya bayıldım :D
bööle daha çok fıkra bekliyoruz efendim
bende sayfamda bu konuyu işledim. yazılarda örnekler neredeyse uyuşuyor. şaştım valla. bu arada ben 1 gün önce yazmıştım :))
zaten ne geldiyse başımıza bu eski solculardan geldi. o yüzden gülay göktürk vakasınada pek şaşırmadım açıkçası ali bey.
derinsular da yer alması da çok normal zira benzer şeyleri söyledikleri açık. ilgilnenler için sayfamda yazı mevcut.
ya da dönek solcular diyim aynı şey oluyor ama daha iyi anlaşılıyor...
Aslında bu şekilde "dönek solcu" ve benzeri yapıştırmalar yapmamak lazım. Kişiliğin ve düşüncelerin bir ömür boyunca sabit kalması mümkün değil.
Değişim normal karşılanmalı bence. Insanlar yaşadığı çevre ve ilgi alanları nedeniyle birçok kereler farklı düşüncelere kayabiliyor.
Hatta "değişme"nin statükocu olmaktan çok daha yararlı olduğunu düşünüyorum.
Değişerek "yanlış" (kime göre?) bir düşünceye saptığımızda, korkmaya gerek yok aslında. Eğer en doğruyu bulmaksa amacımız, bir kere daha değişeceğimiz açıktır. "Doğru"yu bulmak çoğu zaman kolay olmuyor.
Bana kalırsa insan hayatında en az iki kez köklü bir değişim yaşamalı. Ve değişime açık olmalı. Pek tabi bu değişimi yaşamadan önce çıkarlar değil, mantık ön planda olmalı.
Tansel Bey;
Dönek lafına ben de karşıyım.
Yanılmıyorsam dönek lafı ilk olarak Lenin tarafından Kautsky için söylenmişti, hatta arkadaşın "Proleter Devrimi ve Dönek Kautsky" adında, bir de kitabı vardı :)...
Her neyse, "dönek" lafına sadece siyaseten değil, içerdiği "şiddet" nedeniyle de karşıyım. Sizler muhtemelen 80 öncesi sol siyasetlerinin darbe öncesi ve sonrasındaki "iç hesaplaşma"larına yetişmediğiniz için hatırlamıyor olabilirsiniz ama bu sözcük üzerinden bu ülkede pek çok insanın hayatı karartıldı. Şanslı olanlar ülkeden kaçarken, şanssız olanlar tüm sevdiği insanlar tarafından terkedildi, koyu bir yalnızlığa itildi.
Örnek mi istiyorsunuz? Cem Karaca... Hatta hayatlarının belli dönemlerinde Aziz Nesin, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Yaşar Kemal gibi isimlerin üzerine bu "yafta" yapıştırılmaya çalışıldı.
Dönek lafını bu nedenle hayatım boyunca kullanmadım. Kullanmayacağım da...
(...)
Ancak karşı olduğum başka bir şey daha var.
İnsanların hayatında bazı temel değerlerin, bazı "değişmez" tercihlerin olması gerektiğine inanıyorum. İnsan hayatına saygı, birey haklarına saygı, çoksesliliğe ve demokrasiye saygı gibi.
Bu ve benzeri temel değerler "temel olmak şartıyla" hayatı sosyalizm, liberalizm ya da siyasal islamın gözlüğüyle yorumlamakta serbestsiniz. Bunu kimse elinizden alamaz, istediğiniz zaman gözlüklerinizi de değiştirebilirsiniz...
Tek bir şartla: Aynı temel değerlere sadık kalmanız şartıyla.
Bu nedenle, eski bir solcu ya da islamcının "saf değiştirip" nazizmi savunmaya başlamasını kabul edemem.
Aynı şekilde, markezine "insanı alan" bir siyasetten gelen birisinin (bu sağ ya da sol olabilir) aradan 20 yıl geçtikten sonra "pedofili"nin ya da "çocuk işçilerin çalıştırılmasının" yanında tavır almasını kabul edemem...
Bu arada, Burkina Fasa Fiso okurlarına şunun garantisini verebilirim: Gülay Göktürk gibiler bu sitede hiçbir zaman "Günün Yazarı" olmayacak.
-ürünlerimizde domuz yağı yoktur, ama kokusu sinmiş olabilir.
:)
Yazınıza "izlenimler" den bir eleştiri var.
http://izlenimler.blogspot.com/2005/12/sa-sol-ve-atatrk.html
vallahi kusura bakmayın ama bence öyle. hala da faklı düşünmüyorum. selim bey insan tabii ki değişebilir ancak temel değerlerini inkar etmesi maalesef kötü bir tabir olsa da bu şekilde maulm isimle isimlendirilir. bende 3 yıl öncesine göre farklı düşünüyorum ama temel değerlerim değişmedi. değişemezde. ama sol bakışımın değişmesi de pek zor. yani ali beyle aynı şeyleri söylüyoruz. ama ben söylemekten pekte gocunmuyorum açıkçası. teşekkürler.
Anonymous ya da doğru bir şekilde ifade etmek gerekirse, "imzasız" yorum yapılmazsa sevinirim.
Bu arada yazıda yanlış anlaşılmaları giderici bir iki düzeltme yaptım.
17 Aralık-
Ali Işıngör
Ali Bey,
geçen sefer yorumum imzasız kalmış. Bir çırpıda yazdığımdan olsa gerek. Gerçi, İzlenimler'in yazısından sonra benim yorumuma da gerek kalmamış ama madem başladık sonunu getirelim.
Gülay Göktürk'ün yazısından yaptığınız alıntı tam anlamıyla bir çarpıtma. Birebir bir alıntı izlenimi vermesine rağmen değil üstelik yazının içreriği ile de örtüşmüyor. Bir de üstüne üstlük namuslu tartışmadan dem vuruyorsunuz.
Yaptığınız değişikliklerin ne olduğunu anlayamadım ama bana hala attığınız çamurlar yerli yerinde duruyor gibi geldi.
Kıvanç Tarhan.
Not: Daha önceki yorumumu imzasız olduğu için kaldırdığınızı düşünmüştüm ama şimdi gördüm ki imzasız başka bir yorum var ve onu kaldırmamışsınız.
Sayın Kıvanç Tarhan,
Alıntıyı yaptığım yer şurası:
"Belki o da, 1970'li yıllarda İnönü'nün mücadele etmek zorunda kaldığı Ecevit Hareketi gibi bir yenilenme hareketiyle karşı karşıya kalacak, hatta belki o da İnönü gibi, bu mücadeleden yenik çıkacaktı. Mesela düşünüyorum da, 46'da doğan DP hareketi, 1950'de, kurucusu halen cumhurbaşkanı olan bir CHP'yi alaşağı etmiş olabilirdi ve o zaman on yıl sonra DP'yi alaşağı etmek üzere tezgâhlanan 1960 darbesinin destekçilerinden biri de Atatürk olabilirdi."
Acaba benim okumamda mı bir sorun var dedim ve Gülay Hanım'ın yazısını tekrar tekrar okudum. İşin garibi, bu yazı etrafında dönen diğer tartışmalara baktığımda aynı okumayı sadece benim değil; Serdar Kaya'nın da, Tansel Güçlü'nün de yaptığını görüyorum.
Demem o ki, alıntıyı yaptığım yeri okursanız, yazımdaki algı ile Gülay Göktürk'ün lafzı arasında bir çelişki olmadığını görürsünüz. Bu nedenle ne benim, ne de diğer arkadaşların bu "müfteri" sıfatını hak etmediklerini düşünüyorum.
Gülay Hanım'ın alıntı yaptığım yazısına doğrudan link vermekle beraber, lafzını kısaltarak alıntı yaprtığım için tırnak işareti koymamalıydım. Orada bir semantik hatası olmuş, bunu engellemek için "şu minvalde" şeklinde bir ifadeyi ekledim yazıya.
Diğer Anonymous'u neden kaldırmadığıma gelince... Çünkü bu arkadaşın kim olduğunu biliyorum.
Birazdan onu da sileceğim...
Çok yoğun bir hafta içinde olduğumdan, bir hafta boyunca gelecek mesajlara gecikerek cevap vereceğim.
Ali bey,
Hem Gülay hanımın hem de sizinkileri okudum ve açıkçası neyi çarpıttığınızı anlayamadım. Bence çok net bir şeklide ifae etmişsiniz yazınızda gülay hanımın yazdıklarını.
Size teşekkür ediyorum, bu güzel yazı için. Eliniz dertgörmesin.
Elif Saka
Van/Muradiye
Ali Bey,
Benim yazımın hiçbir yerinde belirttiğiniz şekilde okunabilecek bir ifade yok.
'Sizinle aynı okumayı yaptığım' yönündeki iddianız, tamamen kendinizden menkuldur ve (maalesef) ikinci bir iftiradır.
1- Gülay Hanım'ın sözleri, benim yazımda, sizinkinde olduğu gibi 'edilirdi', 'çekilecekti' gibi ifadelerle değil, 'çıkabilecekti' gibi, 'bu ihtimal de vardı' anlamına gelen bir kiple aktarılmıştı ve tırnak kullanılmadığı için 'bu yönde' ifadesine yer verilmişti.
2- Bu ifadelerden hemen sonra yer alan cümleye de dikkat etmenizi isterim:
'Atatürk de İsmet İnönü'nün öngördüğü dönemde çok partili hayata geçmek ister miydi ya da diğer olaylar aynı şekilde şekillenir miydi, bu konularda kesin bir şey söylemek elbette zor.'
3- Ben bunları bu denli net bir şekilde söylemişken, 'Serdar Kaya da bu yazıyı benim gibi algıladı' mealinde sözler sarf ederek ikinci bir iftirayla ilk hatanızı düzeltmeye çalışmak ne denli ahlaki bir davranıştır?
Lütfen sitenizde bir daha benim adıma konuşmayın ve beni size yanıt vermeye mecbur etmeyin.
Beni ve Derin Sular'ı rahat bıraksanız ve kendi sitenizin içeriğiyle ilgilenseniz, olmaz mı?
Yazdığınız yazıda, diğer okurların fark etmediği (fark ettiyse bile yazmadığı) başka çarpıtmalar da var. Çok icap ederse (daha önceki hatalarınızda söz verip yaptığım gibi) onları da yazarım. Ama bu türden seviyesiz polemiklerin içine çekilmek istemiyorum artık.
Bugüne kadar 'bariz' etik ihlallerinden, diğer mesleki hatalara kadar onca yanlışınızı gündeme getirdim, Derin Sular'a yapılan yorumlarda (ve gönderilen emaillerde) bunlar sorgulandı, ama hiçbiri için hatanızı kabul etmediniz ve hep işi pişkinliğe vurdunuz.
Başka insanları haksızca eleştirdiğiniz, kendilerine ait olmayan ifadeleri tırnak içinde yayınladığınız yetmiyormuş gibi, şimdi bütün bunları 'semantik bir hata' olarak açıklamaya çalışarak (her zamanki gibi) insanları aptal yerine koymaya çalışıyorsunuz.
Hata yaptığınızı itiraf edip özür dileseydiniz, hiç kimse size bir şey demezdi.
Emin olun, Alper Görmüş'ü savunma adına bir yazı yazdığım gibi sizi dahi savunurdum. Çünkü hatasını kabul eden ve bedelini ödeme adına 'kendi' elini taşın altına koyan insanlara hep saygı duydum.
Ama siz, şu an kendinizi açıklanması çok daha zor bir duruma düşürdünüz.
Yine de eski yolunuzda sebat edip, tuhaf gerekçelerle kendinizi temize çıkarmaya çalışabilirsiniz.
Sayın Derin Sular;
"Yazma özürlü" olduğunuzu biliyordum ama okuma özürlü de olduğunuzu şimdi öğrendim. Eğer dikkatli okursanız tırnak içindeki ifadede de sizin ifade ettiğiniz türde bir kesinlik değil, "belki" ve "muhtemelen" gibi tanımlamalar var. Üstelik yazının asıl metnine link de verilmiş. Daha ne diyebilirim ki size? :))
Derin Sular'ın içeriğinden rahatsızsanız, kapatırsınız sitenizi biter! Ama bir blog sitesi açtıysanız, insanların sizi ya da Gülay Göktürk'ü eleştirmesine/ telaffuz etmesine katlanacaksınız.
Neo-liberalizminizin "liberal" kısmının ne kadar "kofti" olduğunu gösterdiniz böylece...
Neyse, ben de sizinle "seviyesiz bir tartışma"nın içine girmenin hiç heveslisi değilim. Size yayın hayatınızda başarılar dilerim.
Sayın ludisté,
Derin Sular'a yönelik yorumunuz hakaret içeriyor. Ya siz silin ya da ben kaldıracağım.
Ali Bey'in belki de haklı gerekçeyle sansürlediği yorumumu daha geniş bir şekilde yazıyorum
Derin Sular "suçluların telaşı" içinde, çünkü kendisi Gülay Göktürk'ün yazılarından her türlü boncuğu özenle ayıklarken birileri ona tartışma zemininin ne olması gerektiğini göstermiştir.
Türkiye'de yeni bir moda var. Tarihini özellikle de kurtuluş savaşını ve devrimleri yapan Mustafa Kemal ve silah arkadaşlaını her fırsatta küçümsemek, tüm dünyada faşizm yükselirken iki kere çok partili demokrasiyi deneyen bir kadroyu eleştirmeye dayalı.
Atatürk kötüdür, Atatürk interneti görmemiştir, Atatürk yüzünden son derce şoven bir söylem(!) olan éne mutlu türküm diyene"yi bize öğrettiler, yönetimdeki kemalist jakobenizm yüzünden 30 yıl önce "işgal" ettiğimiz Kıbrıs'ı bırakmıyoruz, kısacası ne yaşıyorsak hepsi bu Atatürk ve Kemalistler yüzündendir!
Onlar yüzünden AB'ye dahi giremiyoruz!
Ben de burada Ali Beyin yanında yer alacağım, Ancak yazı yazmada onun kadar usta olmadığımdan bazen onu üzebiliyorum.
Ali bryin yazısında çarpıtma görmedim, asıl çarpıklık Gülay Göktürk gibilerinin söylemlerindeki tarih anlayışındadır. Derin Sular neden bunu tartışmaya açmıyor?
İşine mi gelmiyor yoksa?
"Atatürk yaşasaydı, 1950'lerde Adnan Menderes tarafından alaşağı edilirdi." cümlesinde 'belki' gibi bir ifade yok. İkinci cümlede var. Ama önemli değil. Çünkü birinci cümleye de belki ifadesini koymuş dahi olsanız, bu size başkaları adına tırnak içinde ifadeler yazma ve daha başkalarının da 'sizin yazdığınız' o tırnağın içindekilerle aynı şekilde düşündüğünü iddia etme hakkını vermez.
Yine argo kelimeler kullanmaya başlamıza da hiç gerek yok. Ben size şahsımın ya da Gülay Göktürk'ün eleştirilemez olduğunu söylemedim. Başka insanlar hakkında iddialarda bulunmadan önce, belli ahlaki ölçüleri gözetmeniz gerektiğini söyledim. Benim eleştirilmem başka şeydir, benim de sizin gibi düşündüğümü iddia ederek beni yanlışınıza ortak etmeye çalışmanız başka bir şey. Bunun, beni sürekli ilişkilendirdiğiniz ve bu etiketlemenin kerametiyle haklı çıkmayı umduğunuz liberalizmle ne ilgisi var?
Önce insanların söylemedikleri ifadelere tırnak içinde yer verdiniz. Sonra size 'Bu nasıl iş?' diye soruldu. Siz de oraya 'bu minvalde' ifadesini ekleyip, yorumlarda da 'Yanlış anlaşılmaları giderici bir iki düzeltme yaptım' şeklinde bir açıklama yaptınız. Bunun etik ölçülerle izahı mümkün mü? Bu yaptığınız 'okurların yanlış anlamasını gidermek' mi, yoksa 'sizin kendi yaptığınız yanlışı düzeltmeniz' mi? Şimdi oraya iki kelime eklediniz diye işlediğiniz suç ortadan kalktı mı? Madem yazıya link verdin, alıntıyı neden oradan yapmadın da başkasının söylemediği sözleri söylemiş olarak yansıttın diye sormazlar mı adama? Bir yazıyı 10 kere güncellemekte ve strike tag kullanmamaktaki ısrarınız yüzünden bu hatalanızı eleştiren İzlenimler'deki yazı dahi bir iftira yazısı durumuna düştü.
Devam edin Ali Bey.
Bu ülkedeki tüm sağcıların toptan ya aptal ya da sahtekar olduğunu yazdığınızda, herşeyi ancak etiket bazında algılayabildiği için size inanmakta mahzur görmeyecek okuyucularınız olduğu müddetçe, yanlışlarınızın 'aslında ne kadar da doğru' olduğunu kabul ettirecek insan bulmakta zorluk çekmezsiniz.
***********
Not: Derin Sular'ın kapatılması konusuna gelince...
Bütün bunlardan, Derin Sular'ın içeriğinden rahatsız olduğum sonucunu çıkartabildiğinize göre, bu sıralar gerçekten de çok yoğun çalışıyor olmalısınız.
Herkes biliyor ki Derin Sular'ın kapatılmasını en son isteyecek kişi Ali Işıngör'dür. Zira, Ali Işıngör, sitenin en sadık okuyucularından biridir. Hem Derin Sular kapanacak olursa, Ali Bey bu kadar malzemeyi nereden bulacak? Bakın 20 tane yorum yazılmış, değil mi ama? Varsın etik de bugünlük olmayıversin...
Ali Bey ve Elif Hanım'a hitaben,
Gülay Hanım'ın yazısından yaptığınız ilk alıntıyı şu andaki haliyle karşılaştıramadığım için neleri değiştirdiğinizi tam bilemiyorum. Şimdi daha dikkatli bakınca şunu gördüm alıntınızda üç nokta var: 1 Adnan Menderes Atatürk'ü seçimlerde alaşağı ederdi 2 Belki de ihtilalcilerle işbirliği yapardı ve 3 Ecevit'e yenilme ihtimali vardı. İkinci ve üçüncü hususlarda alıntınız yazının orjinaline uygun gibi görünüyor çünkü bunların bir ihtimal olduğunu belirtmişsiniz. Yalnız ilk önermeyi öyle bir yazmışsınız ki sanki Gülay Göktürk Atatürk'ün serbest bir seçimde Adnan Menderes karşısında şansının olmadığını söylemiş. Sizce şu iki cümle de aynı şeyi mi anlatıyor? Orjinali:"Mesela düşünüyorum da, 46'da doğan DP hareketi, 1950'de, kurucusu halen cumhurbaşkanı olan bir CHP'yi alaşağı etmiş olabilirdi." Sizin yazdığınız: "Atatürk yaşasaydı, 1950'lerde Adnan Menderes tarafından alaşağı edilirdi." Bu iki önermenin farkı şurada. Sizin alıntınızdan halkın Adnan Menderes'i Atatürk'e siyaset meydanında tercih edeceği sonucu çıkar oysa Gülay Hanım'ın yazısından böyle bir sonuç çıkmaz. Bu da kanımca çok büyük bir fark. Bana öyle geliyor ki alıntınızı bu şekilde orjinalinden saptırarak Gülay Göktürk'ü Atatürk düşmanı gibi göstermek istemişsiniz. Böylelikle okurlarınızın Gülay Göktürk'ten nefret etmesi için Göktürk'ün "sübyancılığı", "kapitalistliği" yeterli değilse Ulu Önder Atatürk'e düşman olduğu için nefret edebilirler.
Elif Hanım, eğer çarpıtmanın ne olduğunu hala gösteremediysem lütfen söyleyin. Zor da olsa daha da basitleştirerek göstermeye çalışayım.
Saygılarımla,
Kıvanç Tarhan
Pire fil oluyor bence.
Ali bey o yaziyi tirnak icinde verdigi sekliyle okumus olabilir. Anlasilan liberalleri, liberallesenleri, sagcilari ve Gülay Göktürk'ü hic sevmiyor. Hal bu olunca, o yaziyi alinti gibi yazdigi sekilde okumus olmasi icin ek bir niyete ihtiyaci yok. Tirnak ve alintilama isinde hassasiyet zaten basinimizda da uzerine pek vurgu yapilan birsey degil. Ancak birisi 'bir dakika yahu' diyecek ki tirnak icine alinip yazilan seylerin aslinda 'ben boyle anladim' demek oldugu ortaya ciksin. (gordugunuz gibi ben de tirnak kullandim, boyle ifade kolay cunku)
Yorum alan yazilarin degistirilmesini dogru bulmuyorum, ama Ali beyin alt tarafi blog yazarken ince ince nasil carpitirim diye dusundugunu de zannetmiyorum. Neticeden niyete yurumek cok dogru degil bence bu durumda.
Bülent Bey,
Ali Bey'in oturup insanlara iftira atabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Ancak, yaptığı yanlışlıkta (benim gözümde) neden ısrar ettiğini anlayamıyorum. Umarım doyurucu bir cevabı olur ya da yanlışını düzeltir de ben de seve seve Ali Bey'e yaptığım ithamı geri alır kendisinden özür dilerim.
İnsanın her yaptığı yanlıştan kötü niyet çıkarılmaz elbette. Ama yanlışını düzeltmemekte ısrar ederse nasıl bir sonuca varacağız? İyi niyetli, solcu, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilecek basirete sahip sıfatlarından sadece ikisine sahip olduğu sonucu nasıl?
Üstteki paragraf Bülent Bey'in sorduğu soruya bir cevap niteliğindedir. Ali Bey hala cevabinda yaptığının yanlış olmadığını gösterebilir. Sabır ve umutla bekliyoruz.
Saygılarımla
Kıvanç Tarhan.
Arkadaşlar;
Kusura bakmayın ama yazımda hiçbir çarpıtma göremiyorum. Ve giderek bu tartışma Derin Sular'ın istediği yöne, yani asıl tartışılması gereken noktadan uzaklara gidiyor.
Üzüldüğüm şey şu ki, bir iki arkadaşın da Derin Sular'ın tribünlere fırlattığı topun arkasından bakıyor olması...
Şimdi Kıvanç Bey'in mesajı üzerinden "son kez" cevabımı vereceğim. Kıvanç Bey yazımda tırnak içindeki ifadelerin ne olduğunu analitik bir şekilde ortaya koymuş.
1- Atatürk yaşasaydı, Adnan Menderes Atatürk'ü seçimlerde alaşağı ederdi
2- Belki de ihtilalcilerle işbirliği yapardı ve
3- Ecevit'e yenilme ihtimali vardı.
Allah aşkına aşağıdaki paragraflarda ne yazıyor? Tırnak içindeki ifadeler Gülay Hanım'ın yazısından alınmıştır:
1- "46'da doğan DP hareketi, 1950'de, kurucusu halen cumhurbaşkanı olan bir CHP'yi alaşağı etmiş olabilirdi"
2- "ve o zaman on yıl sonra DP'yi alaşağı etmek üzere tezgâhlanan 1960 darbesinin destekçilerinden biri de Atatürk olabilirdi."
3- "Belki o da, 1970'li yıllarda İnönü'nün mücadele etmek zorunda kaldığı Ecevit Hareketi gibi bir yenilenme hareketiyle karşı karşıya kalacak, hatta belki o da İnönü gibi, bu mücadeleden yenik çıkacaktı."
Serdar Bey'e "izahlı batı müziği" yapar gibi şimdi bu tırnak içindeki alıntılarla benim yazım arasında bir fark olmadığını nasıl daha başka nasıl anlatabilirim ki? Serdar Bey, bir kurguya dayandığı daha ilk kelimesinde "Atatürk yaşasaydı," kelimesiyle başlayan ve içinde kesinlik taşımayan iki tane de ifadenin olduğu paragrafı okumaktan aciz ise ben ne yapabilirim ki? Bunun Gülay Hanım'ın "teyzemin testisleri olsaydı tıpkı amcam gibi olurdu" türünden bir kurgusu olduğunu söylemek için daha fazla ne ifade edebilirdim?
Zaten Derin Sular'ın anlamadığı şey, burada başlıyor. Bu yazı üzerinden bir "tarihsel kişiliğin" yani Atatürk'ün, doktrininin ya da kişisel tarihinin değil de; "abuk" bile diyemeyeceğim bir tarihsel kurgu içinde "diktatör, darbeci, ve ancak 1970'lerde yani 90'lı yaşlarında tarih sahnesinden çekilebilecek türden "bir yaşlı bunak" olarak gösterilmesidir sorun. Ahlaksızca yazılmış senaryonun ta kendisidir asıl sorun...
Adamı yaptıkları/yapamadıkları yüzünden değil de, hiç yaşamadığı bir senaryo üzerinden böyle "yerlere çalmak", namuslu bir davranış mı?
Açıkçası ben bu yazıyı yazarken, Derin Sular'ın ne yazdığından haberdar bile değildim. Çünkü okumamıştım! Selim Bey'in yaptığı yorum üzerine aynı ahlaksız senaryonun Derin Sular'da yer aldığını gördüm. Yazıda sorduğum soru -benim istemim dışında-, bir anda Derin Sular'ı da hedef alan bir noktaya gelmişti.
Neyse sorum şuydu: "Atatürk'ü mü tartışmak istiyorsunuz?". Bunu tartışalım elbet. Ama bu kadar sinsi ve namussuzca bir tarzda değil!
Ben bunu sordum ve Derin Sular'dan bu yazıya gelen tek katkı/cevap, tırnak içinde yaptığım alıntıda neden "üçüncü bir belki" kelimesinin olmadığı oldu!
Evet Serdar Bey, özür dilemesi gereken birisi var. O da sizsiniz. "Dürüst ve zeki" davranamıyorsunuz çünkü...
Not: Sıkıldım bu kısır didişmeden.
Yorumları okuduğumda bir iki konuyu daha netleştirmem gerektiğini gördüm.
Herkes biliyor ki Derin Sular'ın kapatılmasını en son isteyecek kişi Ali Işıngör'dür. Zira, Ali Işıngör, sitenin en sadık okuyucularından biridir. Hem Derin Sular kapanacak olursa, Ali Bey bu kadar malzemeyi nereden bulacak? Bakın 20 tane yorum yazılmış, değil mi ama? Varsın etik de bugünlük olmayıversin...
diye buyurmuş Derin Sular editörü...
Ne yalan söyleyeyim, belki Serdar bey'in hoşuna gitmeyecek ama Derin Sular'ın geleceği beni "hiç ama hiç" ilgilendirmiyor... :))
Merak ediyorsa söyleyeyim, Burkina'nın aldığı hit sayısı bir ay öncesinden hiç farklı değil. Açıkçası umurumda da değil.
Derin Sular'daki malzeme bolluğuna gelince... Sadece gülüyorum :)
Ali Bey,
Saedece elinize sağlık diyorum bu yazı için. Ama bu tartışmanın tadı kaçmaya başladı. Commentleri kapatsanız?
-elma ağacı-
Yorum Gönder