Pazartesi, Ağustos 01, 2005

Irak'a düşen bombalar,
kalplerimize de düşecek...


Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun erkek, kadın, çocuk ve yaşlılarından selamlar. Bizim sözlerimiz, okyanusu aşabilmek için bulut oldu ki, sizlerin kalplerindeki dünyalara ulaşabilsin.

Bugün tüm dünyada, Bush’un Iraklı insanlara karşı açacağı savaşa "Hayır" demek için protesto gösterileri düzenlendiğini biliyoruz.

Ve zaten tam da öyle denmesi gerekiyor; çünkü bu savaş, ne Kuzey Amerika halklarının savaşı, ne de Saddam Hüseyin’e karşı bir savaş.

Bu savaş, Bay Bush’un temsil ettiği paranın savaşı (ki bu, onun zekâ yoksunu olduğunun kanıtıdır). Bu savaş, insanlığa karşı bir savaş; insanlığın kaderi şu anda Irak topraklarında tehlike altında.

Bu, korkunun savaşı.

Savaşın amacı, Saddam Hüseyin’i Irak’ta yenmek değil. Savaşın amacı, El Kaide’yi ortadan kaldırmak da değil, Iraklıları özgürlüğe kavuşturmak da... Bu savaş adalet için yapılmıyor; demokrasi için de yapılmıyor... Bu terörün amacı özgürlük de değil. Amaç, korku.

Kendisine neyi, nasıl ve ne zaman yapması gerektiğini söyleyen bir polise, dünyanın boyun eğmeyeceği korkusu. İşte bu korkunun savaşı...

Dünyanın, yağmacılığı reddetmesinden duyulan bir korku.

İnsanlığın özünde olan bir isyanın korkusu.

Bütün dünyada bugün harekete geçen milyonlarca insanın barış çağrılarının daha da yükseleceği korkusu.

Irak topraklarına düşecek olan bombaların kurbanları sadece Iraklı siviller, çocuklar, kadınlar, erkekler ve yaşlılar olmayacak. Bu insanların ölümleri, Tanrı’yı ölüm ve yıkımda mazeret olarak göstermek isteyen Bush’un düşüncesizce ve rasgele ilerlediği bu yolda, birer "kaza" olarak adlandırılacak.

Bu aptallığı yöneten kişi olan Bay Bush, (ki aynı aptallık İtalya’da Berlusconi, İngiltere’de Blair ve İspanya’da Aznar tarafından destekleniyor) Irak halkının üstüne boşaltmaya çalıştığı gücü parayla satın aldı.

New York’taki ikiz kulelerin gölgelerinin ve 11 Eylül terör kurbanlarının bahane edildiği büyük bir hileyle, Bay Bush kendini dünya polisinin başı ilan etti. Bunu unutmamak lazım.

Ne Saddam Hüseyin, ne de Iraklılar ABD hükümetinin umurunda değil. ABD’nin umursadığı tek şey, cezalanmayacağından kesinlikle emin olup, dünyanın her yerinde, her an suç işleyebileceğini gösterebilmek.

Irak’a düşecek olan bombalar, dünyadaki tüm ülkelere de düşmek için uğraş verecek. Ayrıca kalplerimize de düşerek, içlerinde taşıdıkları o korkuyu evrenselleştirmiş olacaklar.

Bu savaş, tüm insanlığa karşı, bütün dürüst erkek ve kadınlara karşı olan bir savaş.

Bu savaş, korkunun ne olduğunu bilmemizi istiyor, parası ve ordusu olanın, hakkı da olduğuna inanmamızı istiyor.

İstiyorlar ki, bu savaşı umursamayalım, umutsuzluğu yeni bir din yapalım, susalım, boyun eğelim, vazgeçelim, pes edelim.... ve unutalım.

Cenova asilerinden Carlo Giuliani’yi unutalım.

Zapatistalar, rüyalarında ölülerini gören insanlardır. Bugün, ölülerimiz "HAYIR" diyen bir asiyi rüyalarında görüyorlar.

Bizim için tek bir şerefli kelime var ve bu savaşla yüzyüzeyken tek bir vicdanlı davranış var: "HAYIR" kelimesi ve isyan hareketi.

Bundan dolayı savaşa "HAYIR" demeliyiz.

Bahanesiz ve koşulsuz bir "HAYIR".

Ölçüsü olmayan bir "HAYIR".

Lekelenmemiş bir "HAYIR".

Dünyanın tüm renkleriyle boyanmış bir "HAYIR".

Net, kesin, bütün dünyada yankılanan, ve nihai bir "HAYIR".

Bu savaşta tehlikede olan şey, güçlü ve zayıf arasındaki ilişki. Güçlü, gücünü bizim zayıflığımızdan alıyor. Bizim emeklerimiz, bizim kanımızla yaşıyor. Bu nedenle biz zayıf düşerken, o semiriyor.

Güçlüler bu savaşta Tanrı’ya müracaat ettiler; onların gücünü, bizim de zayıflığımızı, kutsal bir planın parçaları olarak kabul etmemizi istedikleri için bunu yaptılar.

Bu savaşın arkasında para tanrısı dışında bir tanrı yok; ölüm ve yıkım arzusu dışında bir hak da yok.

Güçsüzlerin tek gücü onurlarıdır. Savaşarak güçlülere karşı koymak ve isyan etmek için onlara ilham veren de zaten budur.

Bugünkü "HAYIR", güçlüleri zayıflatacak ve zayıflara güç katacak.

Bazıları, dünya çapında birçok insanı bir araya getiren bu kelimenin savaşı engelleyip engelleyemeyeceğini, veya savaş başladığında, savaşı durdurup durduramayacağını soruyor olabilir.

Ama sorulması gereken soru, "Güçlülerin ölümcül yürüyüşünü durdurabilir miyiz?" olmamalı. Hayır. Sormamız gereken soru şu: Bu savaşı engellemek ve son vermek için elimizden gelen herşeyi yapmazsak, utancımızla yaşayabilir miyiz?

Böyle bir anda, hiçbir dürüst erkek veya kadın sessiz ve ilgisiz kalmamalı.

Hepimiz, kendi sesimizle, kendi yolumuzla, kendi dilimizle, kendi eylemimizle "HAYIR" demeliyiz.

Güçlüler eğer ölüm ve yıkımla korkuyu evrenselleştirmek istiyorlarsa, biz de "HAYIR"ı evrenselleştirmeliyiz.

Çünkü bu savaşa "HAYIR" demek, aynı zamanda, korkuya "HAYIR", pes etmeye "HAYIR", teslim olmaya "HAYIR", unutmaya "HAYIR" ve insanlığımızı reddetmeye "HAYIR" demek olacak.

Bu insanlık için ve neo-liberalizme karşı bir "HAYIR".

Umuyoruz ki, bu "HAYIR" sınırları aşar, gümrük kapılarından süzülür, dil ve kültür farklılıklarının üstesinden gelir ve insanlığın dürüst ve asil kesimlerini birleştirir -unutmamak gerekir ki bu kesim aynı zamanda çoğunluğu oluşturuyor-.

Çünkü bu, birleştirici ve onurlandırıcı bir reddediştir.

Çünkü öyle reddedişler vardır ki, insan olmanın onurunu tasdik eder.

Bugün gökyüzü, savaş uçaklarıyla ve kontrolü altında oldukları kişilerin aptallığını saklamak için kendilerine "akıllı" diyen füzelerle (Berlusconi, Blair ve Aznar gibileri bu füzeleri savunuyor), hayatın nerede olduğunu ve ölümün nerede olacağını gösteren uydularla, bulanıklaşmış vaziyette.

Yeryüzü ise, dünyayı kana ve utanca boyayacak olan savaş makineleriyle lekelendi.

Fırtına yaklaşıyor.

Ama şafak, sınırları aşabilmek için bulut olan kelimelerin sımsıkı bir "HAYIR"a dönüşmesiyle sökecektir; ve dağılan karanlığın içinden bir "yarın" sıyrılıp gelebilir.

Asi ve onurlu İtalya’nın kardeşleri:

Lütfen biz Zapatistaların size gönderdiği bu "HAYIR"ı kabul edin.

Bizim "HAYIR"ımızın, sizinkiyle ve bugün tüm dünyada çoğalan "HAYIR"larla birleşmesine izin verin.

Yaşasın "HAYIR" diyen isyan!

Ölüme ölüm!

Güneydoğu Meksika dağlarından...

Subcomandante Marcos.



Not 1: Güncelliğini kaybetmeyen bu metni, siteye koydum. Bence hiç de fena olmadı... Bu arada, bir süre önce kırmızı alarm vererek tüm militanlarını yer altına çeken ve yeni bir karar aşamasında olduklarını söyleyen EZLN (Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu), son bir ay içinde Meksika ve tüm dünya soluna mesajlar içeren altı bildiri yayınladı. Subcomandante Marcos, son bildiride, neo-liberalizme karşı alternatif bir siyaset yaratma önerisini tartışmak üzere Chiapas'tan çıkarak tüm ülkeyi baştan başa yürüyeceklerini açıkladı.

Bu yürüyüşün yeni bir "Zapatur" olup olmayacağı henüz bilinmiyor. Hatırlanacağı üzere ilk yürüyüşte, Subcomandante ve adamlarının Chiapas'ta başlattığı yürüyüş, 1.200 kilometre sonra Meksika başkanlık sarayına ulaştığında, tam 5 milyon kişiye ulaşmıştı...

8 yorum:

Adsız dedi ki...

Irak'ta akan kandan sebeplenmeyen kalmadi. Bu adam da orada olen insanlarin sirtindan anti-liberal propaganda yapacak herhalde (cunku dev ordular, dev merkezi devletler, dev silah tacirlerinin sebeplendigi dev butcelerin hepsi liberal ideoloji urunu _herkesin_ bildigi gibi, degil mi?). Ikiz kulelerde olenleri Bush'un kullanmasi ile, Irak'ta olenleri solumsu goruslu orgutlerin propaganda malzemesi yapmasi arasinda temelde bir fark goremiyorum. Birinin daha fazla bombasi var otekiler de dusuk olmayan cumlelerle 'guzel' konusuyorlar sadece.

Ali Işıngör dedi ki...

Bu tepkinize sadece şaşırdım. Irak'ta hergün yüzlerce masum insan ölüyor, öldürülüyor. Buna karşı çıkmanın, sağcılık, solculuk ya da sizin deyiminizle, "solumsu"lukla alakası yok. Olmamalı da...

Irak'taki işgale karşı çıkmak, hepimizin görevi.

Sağlıcakla

Adsız dedi ki...

Dedigimi anlatamamisim: insanin olmesine karsi cikmak ile, olulerin sirtindan propaganda yaparak amac kovalamak farkli. Bush bu Irak isini cikartti cikartali herkes bu oluleri bir ise yaratiyor gibime geliyor. Bush'un ikiz kulelerde olenleri kendi amaclari icin kullanmasindan ne farki var bunun diyorum duydukca (yanlis hatirlamiyorsam orada olenlerin ailelerinden de bizim acimizi bu ise yaratmayin diye uyaran oldu). Masum insanlarin oldurulmesine gosterilen tepkiyi kullanmak yanlis geliyor bana (oradaki solumsu lafini sanki ABD federal devleti liberalizmi (neo veya paleo neyse) temsil ediyormus gibi yapilmasina baglayin, kasit siz degilsiniz). Elbette insanlar olmesin, mevzu o degil ki? Acinin, olulerin sirtindan politik cikar saglamak rahatsiz edici olan.
(ilk anonim de benim bu sefer isim de koyuyorum, o dugmeyi yeni farkettim)

Ali Işıngör dedi ki...

Bülent Bey,

Hassasiyetinizi anladım. Ama bu yazı üzerinden konuşmak gerekirse eğer; Meksika'da zapatistaların başını çektiği yerli hareketi, masanın "öbür tarafında" oturan ve tarihleri boyunca büyük acılar çeken insanların bir araya gelerek oluşturduğu bir yapı.

Yine sadece bu yazı üzerinden gidiyorum: Zapatista hareketi, dünyaya adaletsizliklerle mücadelenin yeni yollarını göstermesi açısından da dikkate değer bir örnek. Bu nedenle, onların "hayır" deme biçimlerini "içten ve sahici" buluyorum. Kristof Kolomb ve diğer "beyaz adam"ların kıtaya ayak basmalarını takip eden 500 yıl boyunca kötü muamele ve aşağılanmaya maruz kalan bu "yerli hareketi"nin Irak'taki işgale hayır demeye, hepimizden çok hakkı olduğunu düşünmemek mümkün mü?

Sanırım sizin eleştiriniz bu yazıda satırlarını ödünç aldığım Zapatistalara değil. Ya da ben böyle umuyorum.

"Düşük olmayan güzel cümlelerle" daha çok kişinin "hayır" diyebildiği günlere ulaşma ümidiyle...


Sağlıcakla
Ali Işıngör

Adsız dedi ki...

Anlastik. Vaktiniz icin tesekkurler.

Dogru, onlar obur tarafta bulunmus insanlar, o bakimdan haklisiniz. (Bu arada mesela Stalin'in cinayetlerine de mal bulmus Magribi gibi sarilip kendi isine yaratanlardan da rahatsiz oldugumu soyleyeyim, 'sag' da nasibini alsin. Seneler gectikce bu tur insanin icini acitan yazilarda tekinsiz bir ust sablon gormeye basladim. Suphesiz kendim de yapmisimdir sirasi gelince ama simdi baktigim acidan igrenc geliyor).

Adsız dedi ki...

Umuyoruz ki, bu "HAYIR" sınırları aşar, gümrük kapılarından süzülür, dil ve kültür farklılıklarının üstesinden gelir ve insanlığın dürüst ve asil kesimlerini birleştirir -unutmamak gerekir ki bu kesim aynı zamanda çoğunluğu oluşturuyor.

Biz de sizin kadar güzel insanlardık, belki de tarihin gördüğü HAYIR'lardan en büyüğü için yüzbinlerimizi bir yarımadada bıraktık. Biz de sizin kadar güzel insanlardık, fakat hafızamız ile sorunlarımız vardı, gözlerimiz biraz az görür, kulaklarımız biraz az işitir, sesimiz biraz az çıkar oldu bir zaman sonra (doktorlar bize baktı, ağır bir durumumuzun söz konusu olmadığı, onların da desteği ile iyileşeceğimiz söylendi, uzun sayılabilecek bir süre istirahat verdiler, endişe buyurmayınız, çok iyi dinleniyoruz). Biz de sizin kadar güzel insanlardık, bir kez daha HAYIR diye seslenmeye hazırdık bu bahsettiğiniz savaş için; gerçekten güzel insanlardık fakat çirkin olan şey bizim yayın akışlarımızdı, -sizin oralarda da yayınlanıyor mu bilmiyorum ama- Irak'tan gelen haberler hep televolelere, bbg'lere, ana haber bültenlerine, kimi gelinler ve onların huysuz kaynanalarına denk geldi. Her şey öyle ters bir zamana denk geldi ki, o sıralar bizim de büyük sorunlarımız vardı: ülkemiz ikiye bölünmüştü, herkes üzerine düşeni yapmalı, haklıyı haksızdan ayırmalıydı, gelinler ve kaynanaların iyi geçinmesi için çabalanmalıydı, göz göre göre tartışıyorlardu, sevenler birleşemiyordu. Bizi en iyi anlayacaklardan biri de sizsiniz, siz de haklının hakkını savunmak için yapmadınız mı her şeyi?

Bizim yayın akışlarımız o kadar fena idi ki, en önemli savaş haberleri hep ana haber bültenlerine denk geldi. Bize özgür bir kent olacağı söylenen Felluce'nin bile birilerinin analarının babalarının yerlerde sereserpe yattığını, insnaların koyun koyuna, asker postallarının altında onurları gururları ile pare pare olduklarını, havan topları ile, tanklar ile, akıllı füzelerle dövülmüş, hırpalanmış mücadele ederek kaybetmiş olan insanlığın şehri olduğunu anlayamadık. Sonra biz tam sesimizi çıkaracak, HAYIR diye bağıracakken çok acı
bir şeyin gerçekleştiğini, ne zamandır tedavimizi sekteye uğratması endişesi ile rahatsızlığunı bizden sakladıkları, çok kıymetli bir şahsiyetin, "insanlığın" öldüğünü söylediler. Bize "insanlık bir süredir devam eden rahatsızlığına, yapılan bir kaç müdahaleye rağmen yenik düşmüş ve hayata gözlerini yummuştur, başınız sağolsun. Artık yapacak bir şey kalmadı, dağılabilirsiniz.." dendi. Dağıldık biz de (bir kaç kişi dağılmakta direndi, onlar için de polis zor kullandı, fakat birlik ve beraberlik havası bozulmadı), zaten bir arada duracak halimiz kalmamıştı, yine bir kaç ciddi sorun yüzünden milletimiz bir kaça bölünmüştü, geçmiş zaman hatırlayamıyoruz şimdi, hafızamız biraz zayıf demiş miydim size? Uzun lafın kısası biz biraz "günlük" yaşıyoruz efendim; doktor tavsiyesi.

Çünkü öyle reddedişler vardır ki, insan olmanın onurunu tasdik eder.

Bize böyle karmaşık cümleler söylemeyin efendim, bize haber spikerlerimiz gibi tane tane, güzel güzel konuşun. Endişelendirmeyin bizi.

polente dedi ki...

Karmaşık ya da basit cümleler ile, savaşa ve ölüme hayır demekten daha doğru, daha insani ne olabilir ki, savaşa hayır demenin tartışılabilir bir tarafı var mı? Duymayanlara, duymak istemeyenlere de duyuruncaya kadar, bu savaşın hepimize karşı işlenen ne tarihin ne insanlığın affetmeyeceği katliamlardan biri olduğunu sesimizin son perdesine kadar her yerde bağırmalıyız.

Unknown dedi ki...

do you speak english or spanish?

visit: http://www.ezln.org.mx

there are an international space at:

http://zeztainternazional.ezln.org.mx