Salı, Mayıs 30, 2006

Dülger balığının ölümü


Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?...

Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar şan ü şeref kazanırdı. Ne yazık ki soluverir ölür ölmez, öyle ki, büzülmüş böceklere döner balık sırtının pırıltıları. Benim, size ölümünü hikâye edeceğim balığın öyle parıltılı, yanar döner pulları yoktur. Pulu da yoktur ya zavallının. Hafifçe, belirsiz bir yeşil renkle esmerdir. Balıkların en çirkinidir. Kocaman, dişsiz, ak ve şeffaf naylondan bir ağzı vardır: Sudan çıkar çıkmaz bir karış açılır. Açılır da bir daha kapanmaz.

Vücudu kirlice, esmer renkte demiş miydim?

Rum balıkçıların hrisopsaros -Hristos balığı- dedikleri bu balık, vaktiyle korkunç bir deniz canavarı imiş. İsa doğmadan evvel, Akdeniz'de dehşet salmış. Bir Finikeli denize düşmeye görsün! Devirdiği Kartacalı çektirmesinin, Beni İsrail balıkçı kayığının sayısı sayılamamış. Keser, biçer; doğrar, mahmuzlar; takar, yırtar; kopararır atar; çeker, parçalarmış. Akdeniz'in en gözü pek; insandan, hayvandan, fırtınadan, yıldırımdan, belâdan, işkenceden yılmaz korsanı, dülger balığının adından bembeyaz kesilirmiş.

İsa, günlerden bir gün, deniz kenarında gezinirken sandallarını büyük bir korkuyla bırakıp kaçan balıkçılar görmüş. "Ne oluyorsunuz?" diye sorunca balıkçılara; "Aman" demişler balıkçılar, "Elaman! Elaman bu canavardan! Sandalımızı kırdı, arkadaşlarımızı parçaladı. Hepsinden kötüsü, balık tutamaz olduk, açlıktan kırılırız."

İsa, yalınayak, başı kabak, dülger balıklarının yüzlercesinin kaynaştığı denize doğru yürümüş. En kocamanını, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan çıkarmış. İki elinin başparmağı arasında sımsıkı tutmuş, eğilmiş, kulağına bir şeyler söylemiş...

O gün bu gündür dülger balığı, denizlerin görünüşü pek dehşetli, fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır.

Dülger balığının ölümü - Sait Faik


(...)

Hani diyorum, bu güzel öykünün devamını okumak için gelecek hafta sonu Burgaz, Kınalı ve Heybeliada'ya gitsek; bol bol fotoğraf çeksek; arada bir yerde de Sait Faik'in 100. doğumgünü için sessizce bir kutlama yapsak diyorum... Pasta da istemez hani, kızları da alıp balık-ekmeğin ve bir iki mezenin yanına bir ufak rakı açsak, balıkları ve topal martıları konuşsak, eminim Sait Faik de daha mutlu olurdu.

Barış Metin, Erkan Tekman, Çağlar Onur ve Sait Faik sevdalısı tüm "Pardus Fotoğraf Klübü" üyelerine açıktır bu çağrı.



Not: Keşke Meren de olsaydı aramızda... Adam tam rakı içmeyi öğrendi, gitti uzaklara! Halbuki eğitimi yarım kalmıştı, sırada Sait Faik vardı! Adam zaten hepimizi kıskandıracak kadar iyi fotoğraf çekiyor, bunu da paylaşsaydık "dadından yenmez" kıvama getirecektik herifi.

Cumartesi, Mayıs 27, 2006

90 dakika çarpı 3.000 ve bir manyak


Street Design Week etkinliğinin sonuna yaklaşırken, üzerimizde hoş bir rahatlama duygusu var. İlk 24 saatin telaşı ve karmaşası ikinci günden sonra büyük ölçüde sona ermişti; korkumuz, sokaklarda sergilenecek tasarımlara bir saldırının gerçekleşmesi, hatta bu saldırının kitlesel bir hal alarak etkinlik sonuna kadar eserlerin büyük kısmının tahrip edilmesine yönelikti... Neyseki, korktuğumuz başımıza gelmedi, "bir iki vukuat dışında" etkinliği büyük çaplı bir kaza olmaksızın bitirmeyi başardık.

Etkinlik içinde çok sayıda ilginç tasarım vardı. İçinde 40 kilo kabak çekirdeği olan şeffaf oturma bankı, 21. yüzyıl Karagöz ve Zenne'si, camlarla ve deniz kabuklarıyla süslü Vosvos gibi çok sayıda birbirinden çılgın tasarım boy gösterdi bu etkinlikte. Ama bu yazıda bunları anlatmayacağım.

Bahsetmek istediğim en ilginç tasarımcılardan biri, Tulliana 2.0'ın tasarımcısı M. Umut Pulat... Umut, etkinliğe "tek bir simge" ile katılmıştı. Masaüstlerimizde duran ve altında "Sistem" yazan simgenin adım adım hazırlanışını gösteren video enstelasyonunun sadece Illustrator kısmınının (Photoshop aşaması hariç) 34 dakika sürmesi, kendisine olan saygımı kat be kat büyüttü. Bir ara Umut'a soracak oldum:

A- Tulliana içinde kaç simge var?
U- Mimetype'larla beraber herhalde 3.000'den fazla...
A- Peki, tek bir simgenin tasarımı ne kadar sürüyor?
U- Kafamda oluşması kısmını saymazsak en az bir buçuk saat. Ama işin asıl vakit çalan kısmı, o hayal etme aşaması...
A- Oğlum, sen manyak mısın?
U- Normal olmadığımı biliyorum zaten...

(...)

Yapılan işin büyüklüğünden herhalde CNN Türk ekibi de etkilenmiş olacak ki, Cosmopolis programı için Umut ile epey uzun bir röportaj yaptılar. Pazartesi akşamı saat 23:00'de iyi bir "manyak" seyretmek isteyenlere "şiddetle" tavsiye edilir!

Perşembe, Mayıs 11, 2006

Etkinlikten etkinliğe...


Nasıl mıyım? Hayatımın en yoğun dönemlerinden birini yaşıyorum, bu hafta sonu Barış Metin, Erkan Tekman ve Çağlar Onur ile yaptığımız foto-safari kaçamağını saymazsak, inanılmayacak bir koşuşturma ve çalışma temposunun içine düşmüş durumdayım...

Artistanbul olarak yaklaşık 45 gündür Türkiye'nin ilk açık tasarım haftasının, Street Design Week'in organizasyonu ile uğraşıyoruz. 22-28 Mayıs tarihleri arasında Nişantaşı, Maçka ve Teşvikiye sokaklarında düzenlenecek olan bu etkinliği; Milano'da Zona Tortona, Londra'da ise Soho'da her yıl benzerleri düzenlenen uluslararası "sokak buluşmaları"na benzetebiliriz. Oralarda da olduğu gibi, ünlü tasarımcıların imzalarını taşıyan işler, caddelerde ve ara sokaklarda ansızın karşımıza çıkarken; çok sayıda genç yeteneğe de "bir kuruş ödemeden" tasarımlarını ünlü isimlerle yan yana sergileme fırsatı doğacak.

Etkinlik boyunca tüm danışmanlık, tasarımların yerleştirmesi, çevre düzenlemesi, güvenlik ve PR hizmetlerinin organizasyon komitesi tarafından "ücretsiz olarak" sağlanacağı bu organizasyonda, bir de tanıdık isim yer alıyor: Umut Pulat.

Tulliana 2.0'ı dün itibariyle depoya atan Umut, bir aksilik olmazsa bize bir Pardus simgesinin (icon) nasıl oluşturulduğuna dair hoş bir video hazırlayacak. Şu an için yeri kesin olmayan bir noktadan, bir geniş ekran aracılığıyla bu videoyu yayınlamayı hedefliyoruz...

Meren'in de bahsettiği gibi, beyefendinin memleketten gitmesiyle birlikte tüm Pardus ekibi içinde bir fotoğrafçılık hamlesi başlamış durumda. Fotoğraf terimleri sözlüğü, "How To"lar ve tripod eşliğinde çalışan Barış Metin, bu işi en ciddiye alan arkadaşımız. En akla ziyan fotoğrafları çekeninse Çağlar olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Her neyse, Pardus Fotoğraf Klubü'nün sanatsal çalışmalarına dair "ibret vesikalarını" yakın bir zamanda sizinle buradan paylaşacağım :)...

Bu arada şenlikte ben de varım. Cuma günü 11:30'da, "Bilişimci Olmayan Penguenler Linux'u Nasıl Görüyor?" başlıklı panelde konuşmacıyım. Tasarım ve masaüstü yayıncılık tarafında Linux'un taşıdığı üstünlük ve zayıflıklarından bahsetmeyi düşünüyorum. Masanın "bu tarafında" durum ne, onu anlatmaya çalışacağım...