Çarşamba, Haziran 14, 2006

"Işığın Efendisi"


Batılı sanat çevreleri değeri bilinmemiş bir ressamı konuşuyor. Yüzyıllardır Goya, Velazquez ya da Le Nain gibi ünlü ressamlara atfedilen birçok başyapıtın aslında, rastlantı sonucu keşfedilen Fransız ressam Georges de La Tour’un elinden çıktığı anlaşıldı. Yıllar yılı “taklitçilik”le suçlanan 1593 doğumlu de La Tour, bugün “Fransa’nın yetiştirdiği en büyük ressamlardan biri” sayılıyor.

“O, hiç şüphesiz, eserleri ölümünden sonra prim yapan ressamların en görkemlisi” diyor Paris’teki Louvre Müzesi’nin müdürü Pierre Rosenberg. “Bir adamın ortaya çıkıp 17. yüzyıl sanatına dair bilinenleri bir anda yıkması sık rastlanan bir olay değil.”

Aslında bakılırsa, bugünlerde Fransa’nın milli gururu haline gelen Georges de La Tour ününü, anlı şanlı resimlerinin aksine sanat tarihçilerin onu “fark edememiş” olmasına borçlu. Nitekim, bir anda Fransa’nın en pahalı ressamı haline gelen de La Tour’un gerçek kimliği yıllar süren bir polisiye rakip sonrasında ortaya çıkarıldı.



“Kopyacı yetenekli genç”
Georges de la Tour ya da Louvre Müzesi çalışanlarının taktıkları ismiyle “ışığın efendisi”nin keşfedilme süreci başlı başına bir serüven. 1593 doğumlu ressamın önemini ilk fark eden, Alman tarihçi Hermann Voss. Ressamın doğumundan 300 küsur yıl sonra, 1915’te yazdığı kitapta de La Tour için doğru sayılamayacak şu notu düşmüş: “Yaşadığı yüzyılın ustalarını taklit eden, çok yetenekli bir genç.” Grand Palais arşivindeki bir el yazmasının kenarında rastlanan not, Larousse Ansiklopedisi’nin Fransa baskısında da 80 yıl boyunca aşağı yukarı aynı ifadeyle yer aldı. Garip bir talihsizliği vardı de La Tour’un. Voss’un Louvre Müzesi’ne bağışladığı iki önemli tablosu, I. Dünya Savaşı’nın kargaşası sırasında bir daha bulunmamak üzere kayboldu. Ve ressamın makûs talihini değiştiren gün yaklaşık 75 yıl sonrasına denk geldi. 1992 yılında Louvre Müzesi danışmanı Jean-Pierre Cuzin, İspanyol ressam Velazquez’in başyapıtı sayılan “Günah çıkaran Aziz Jerome” tablosunda (yukarda) küçük fakat garip bir ayrıntının farkına varmıştır.

“Bir gün Jean-Pierre geldi ve bana gülmemem şartıyla bir düşüncesini açtı” diye anlatıyor müze müdürü Pierre Rosenberg. “Valezquez’in tablosunda yerde duran İncil’in o dönem İspanya’sında yazılan İncillere benzemediğini fark etmişti.”

Başlangıçta kimsenin ciddiye almak istemediği iddia herkesin beynini kurcalamaya başlayınca, müze yönetimi çareyi o dönem yapılan tabloları bir akademisyen grubuna inceletmekte buldu. Araştırmanın duyulması, Velazquez tabloları sahipleri arasında paniğe yol açabilirdi. Skandal yaratmamak için gizli tutuldu. Bu arada İngiltere Kraliçesi’nin koleksiyonunda bulunan Velazquez eseri “Kitap okuyan Aziz Jerome” da sessiz sedasız özel bir izinle incelemeye alındı.

Akademisyenler çalışmaları sonucunda bir rapor hazırladı. Kamuoyuna açıklanmayan ve Fransa Kültür Bakanı’na “gizli” ibaresiyle yollanan raporda, Velazquez’in birçok tablosunun yanı sıra Murillo, Le Nain, Goya gibi ünlü isimlere atfedilen başyapıtların önemli kısmının asıl sahibinin tek bir kişi olduğu yazmaktaydı. Esrarengiz ressamın adı belli değildi.

Bu gelişme sonrasında tabloların asıl sahibinin bulmak için Louvre Müzesi’ndeki 17. yüzyıla ait birçok resim incelemeye alındı. “Işıktan etkilendikleri için bakım yapıyoruz” gerekçesiyle sergilerden çekilen tablolar üzerinde üç yıl boyunca çeşitli araştırmalar sürdürüldü.

Kim kimin taklitçisi?
Esrarengiz ressamın kimliği, Le Nain’in “İyi Satış” tablosunun X ışınları ile incelenmesi sırasında ortaya çıktı. Tablodaki Georges de La Tour imzasının üzeri restorasyon sırasında örtülmüştü. Aynı imza bu keşfin ardından bir dizi tabloda daha bulundu. Birçok de La Tour tablosu başka ünlü ressamların imzasıyla piyasada dolaşırken, de La Tour imzalı birçok resim de gerçekte kopyaydı. Hatta kopyaların bile kopyası dolaşıma sunulmuştu. Üstelik ressamın kopyalanan eserlerinden bazılarında Velazquez, Goya, Poussin gibi “şöhret” imzalara rastlanmaktaydı!

Araştırmacılar tablolar üzerinde çalışırken tuhaf esprilerle de karşılaştılar. örneğin II. Dünya Savaşı sırasında Fransa’daki Amerikan birliklerinin Solesmes’te ele geçirip ülkelerine götürdükleri bir tabloya keçeli kalemle “shit” yazılmıştı. Koleksiyoncu, elindeki de La Tour imzalı eserin bir benzerini sergide Le Nain imzasıyla görünce tablosunun taklit olduğunu düşünmüş, üzerine bu ibareyi yazarak tepkisini ifade etmişti. Oysa, gerçekte Le Nain imzalı olan kopyaydı. Ünlü Hollandalı ressam, de La Tour’un eserini kopyalamış ve üzerine kendi imzasını atmıştı.



Bir tablosu 13 trilyon

1593’te Fransa-Almanya sınırındaki Lorraine bölgesinde doğan Georges de La Tour’un yaşamı hâlâ tam olarak bilinmiyor. Son araştırmalar, ilk tablolarını 1620’de Luneville’de yapan sanatçının Lorraine Dükü'nün korumasına girdiğini söylüyor. 1623’te Germen kralı II. Henrik’in kraliyet ressamlığına kadar yükselen de La Tour, bu dönemde birçok madalya ve asalet unvanı ile ödüllendirilmiş. Ancak Almanya mezhep çatışmalarına sürüklenip hamisi II. Henrik 30 Yıl Savaşları sırasında tahtını kaybedince o da büyük yoksulluk içine düşmüş. Kaynaklar, 1633’teki ünlü Luneville yangınında resim atölyesini ve arşivinin önemli bir kısmını yitirdiğini yazıyor. Uzun süre resim yapamamış. 1639’da bölgeye huzur getiren VIII. Louis’in himayesine girdiği söyleniyor. Çaptan düştüğü düşünüldüğü için orada da çok barınamamış. 1652’de vebaya yakalanıp yalnız ve perişan bir halde ruhunu teslim etmiş.

Fransız basını tarafından “Fransa’nın yetiştirdiği en büyük ressamlardan biri” ilan edildiğinde, en çok tartışılan konulardan biri de La Tour’un “etnik kimliği” oldu. Alsace-Lorraine’in Fransız sayılmasını hiçbir zaman kabullenemeyen Almanlar “Bretagne ne kadar Fransız ise, de La Tour de o kadar Fransız’dır” diyor. Tartışmalar şiddetlenedursun, sanat tacirlerinin ressamın eserleri üzerindeki spekülasyonları gün geçtikçe yoğunlaşmakta, tabloların değeri hızla yükselmekte.

Velazquez ya da Goya tablosuna sahip olduklarını düşünürken ellerindeki tablonun aslında Georges de La Tour’a ait olduğunu fark edenlerse bu “kaza”ya pek üzülmüşe benzemiyor. Örneğin Japonya’da açık arttırmaya çıkan “Aziz John Baptiste” tablosu 13 trilyona alıcı buldu. Bu meblağ, aynı tablonun Le Nain imzasıyla 1991’de satıldığı miktarın tam üç katıydı. Şu an varlığı kesin olarak saptanan 80 kadar de La Tour tablosu var, bu rakam birkaç yıl önce bir elin parmak sayısını geçmiyordu...

Ders kitaplarına giriyor
Uzmanların dedektif romanlarına taş çıkartacak takibi ile ortaya çıkan en şaşırtıcı sonuç, sanat tarihinde de La Tour’la ilgili 350 yıl öncesine uzanan değerlendirme hatasının gerçekte çok daha uç noktalara uzandığının tespit edilmesi.

Georges de La Tour’un tablolarının sadece yüzde 10’luk bir kısmının, sadece 80 kadar tablosunun ortaya çıkartılabildiğini öne süren sanat çevreleri, yeni bulguların sanat tarihindeki tüm taşların yerini değiştireceğini iddia ediyor. İspanyol (Velazquez), İtalyan (Murillo) ve Hollandalı (Le Nain) üç ayrı ressamın pek çok eserinin aslında Georges de La Tour’un olduğunun ortaya çıkması, bu iddiaları destekler nitelikte görünüyor.

Bu arada, “resmi sanat tarihi” de değiştirildi elbet. Sanat tarihi kitaplarına Georges de La Tour'un geçmesi değildi sadece söz konusu olan, Fransa'da liselerden başlayarak tüm sanat eğitimi kitaplarındaki Velazquez, Murillo ve Le Nain'e dair bilinenler de elden geçmişti!

Bu arada, meraklısına hemen söyleyelim, Solesmes’te ele geçirilen tablonun üzerindeki “shit” yazısı da silindi...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

La Tour'un hikayesi çok ilginçmiş. Anlatmasaydın (hitabıma kızmazsın umarım. Ali abi :)) hayatımda böyle bir kişinin varlığından haberdar olamazdım herhalde.

Tabii bunda hiç bir zaman klasik sanat dersleri almamış olmam etkin olmalı.
Üniversite değil liseden itibaren klasik ve modern sanat dersleri olması gerekiyor galiba. Bu sayede gençler daha fikri (entellektüel!?) şeylerden de haberdar olabilir, farklı zevkler edinebilirler. Bizden geçmiş artık ;) . Tabii bu tür derslerin seçmeli olması ve tarih dersi tarzından uzaklaştırılmış olması çok önemli.

Tam olarak bilmesem de köy enstitüleri bir çok açıdan günümüz okullarına fark atıyor gibi geliyor.

Resimden, müzikten (günümüzde kapı gıcırtısına müzik deniyor), tiyatrodan, sinemadan bi haber olduğumuzu hissettiriyor yazıların.

Dr. Hannibal Lector'ı gördükçe acaba diyorum, "acaba nasıl bir insan bu kadar fazla şey bilebilir (ve tabii bu kadar soğuk kanlı olabilir)?" Şimdi Gelecekte Turkiye'den Hannibal Lectorlar çıkamayacağını biliyorum. Bir de çıksa ne kadar bir Hannibal Lector olması gerektiği de şaibeli bir konu. Yamyam olmaması fena olmazdı herhalde ;)

Adsız dedi ki...

Çok, çok hoş bir hikaye. Sabırlı La Tour'un mezarında kıs kıs güldüğünü düşündürttü. Bir taraftan da bağırıyordur, "Tanrı vaaar! Görüyorsunuz eninde sonunda hak ve yetenek sahibine teslim edildi,"diye. Sahtekar olmayı hiç düşünmemişken tarihin yanlış imaj reklamı yüzünden mezarında dönüp duran Velazquez, Murillo ve Le Nain'e ne demeli. Reklam geriye de alınmaz ki."Shit!" demekten alıkoyamıyor insan kendini.

Teşekkürler hikaye için.

cincinhanim