Özlem dün sabah nihayet Milano'dan döndü. Dünya modasının ve mimarinin kalbi orada atar. Eğer sizde geçen hafta boyunca Özlem gibi Milano'da olanlardansanız, bunun ne anlama geldiğini anlatmama zaten gerek yok...
Ben bilmeyenlere yine de anlatayım. Her yıl nisan ayının üçüncü haftası düzenlenen "Milano Uluslararası Dekorasyon Fuarı", dünyadaki tüm mimar ve tasarımcılar için gidilmesi farz olan "hac mevsimi"ni simgeler. Dünyanın dört bir yanından gelen dekorasyon firmaları ve genç yetenekler, fuar alanında "marifet"lerini sergiler. Fuar alanının dışında ise bambaşka bir fuar daha vardır, bir standa dünyanın parasını vermek istemeyenlerin "alternatif fuarı"...
Neyse, iyisi mi birkaç rakam vereyim: Fuar alanı yaklaşık 350 dönüme yayılıyor! İstanbul'daki Bilişim Fuarı curcunası ile karşılaştırmak gerekirse, 17-18 tane Bilişim Fuarı demek... Ama bu alan bile artık küçük geldiği için, gelecek yıldan itibaren fuar, şehir dışında yeni bir mekâna taşınıyor. Geçen yılki 6 günlük fuarda yapılan iş anlaşmalarıysa, o çok övündüğümüz Türk mobilya endüstrisinin yaklaşık dört yıllık cirosuna yakın! Bu yılki fuara gelen ve akreditasyonunu yapan gazeteci sayısıysa tam 3.500! Yani olimpiyatları izleyen muhabir sayısından daha fazla...
Bu arada küçük bir not: Milano'nun mimarlıkta bu kadar ileri gitmesinin var elbet bir "sebebi hikmeti"... Yandaki resimde görülen Duomo'nun yapımı 1386'da başlamış ve son ayrıntılarının bitirilmesi 1968 yılını bulmuş. Milano sakinleri bu yüzden bitmeyen işler için "Lungo come la fabbrica del Duomo" yani "Duomo'nun inşaatı gibi" der...
Aklıma hemen burada, efenin ağır ağır zeybek oynamasını gören horon ustası Laz'ın "Bu kadar ağırını ben de yaparım" demesi geliyor... Eh, tek bir binayla 600 yıl boyunca uğraşırsan, elbette mimaride iyi olursun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder