Perşembe, Ekim 13, 2005
En iyi daktiloya sahip fotoğrafçı: Cem Boyner
"Foto muaabiri ara güyleriyyyn offiysi!"
Ara Güler'in telefonu böyle açılır... Ara Abi, kulakları çınlasın, elinizde o çok megapiksellik ve kocaman objektifli sayısal fotoğraf makinelerinden birini görürse şöyle diyecektir size "Evlağdım! O ne ööle, tıraş makinessi gibi!"
Çok da haksız sayılmaz. Onun için tek bir makine vardır, bir ceketin cebine rahatlıkla sığabilecek büyüklükteki Leica'sı... Hatta size bir sır vereyim mi? Ara Abi, CCD, RAW format, megapiksel, JPEG nedir bilmez! Adı üstünde, Ara Güler'dir o! Ona makinenizin özelliklerini anlatmaya kalkışırsanız, en fazla size muzip bir gülümsemeyle "En iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi, en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı" der!
Bunu niye anlattım...
Son günlerde, ansızın fotoğraf sanatını keşfeden necip Türk basınının -ki ben de bu yapının içindeyim-, Cem Boyner'in Darphane binasındaki sergisi "Uzaktaki Yakın-Yakındaki Uzak"a sayfalarını çarşaf çarşaf açtığını görüyorum.
Söz konusu fotoğraf sergisi, iki ana temaya ayrılmış. Birincisi, Cem beyimizin stüdyo ortamında, vücut çalıştıkları her hallerinden belli olan Beymen modellerinin "Nü" fotoğraflarından oluşuyor. Bu fotoğraf sergisi için bastırılan katalogların kalınlığına, İstanbul'un otobüs duraklarına konan sergi afişlerini düşündüğünüzde, içine düştüğünüz dehşet duygusu daha da büyüyor... Herhangi bir üniversitenin fotoğrafçılık bölümünde, birinci sınıf öğrencilerinin çekmesi gereken ama fakültenin bir model tutmaya parası olmadığından mahrum kaldıkları kareler, son 10 yılın en çok ses getiren "fotoğraf sergisi"nin temasını oluşturuyor!
İşin daha da kötüsü, karşımızdaki ne ışığı kullanmayı ne de sanatçı yaratıcılığından nasibini almış birisidir. Karelerine hâkim olan genel donukluğu, zekâ pırıltısı eksikliğini görmemek imkânsız gibidir.
Bir an karşınızda Picasso'nun tablosuna bakıp bakıp, "Ne olmuş yani? Bunu ben de yaparım!" diyen Kenan Evren'in özgüveni ile bir bestseller roman yazacağını söyleyen Banu Alkan'ın cesaretinin bir karışımını görür gibi oluyorsunuz!
Serginin ikinci kısmı olan "Uzaktaki Yakın" kısmındaysa Cem Boyner'in Afrika'ya yaptığı turistik gezisinde "Hanım, dur şunu da çekeyim de sergiye koyalım" diyerek çektiği "fotoşipşak"lar, yüreğinizi biraz daha sıkıştırıyor.
Yukardaki kareyi ele alalım. Cem Bey'in "doğru kadraj" diye bir kaygısının olmadığı, karşımızdaki yapının sol yanının kadrajdan biçimsiz bir şekilde uçmuş olmasından anlaşılıyor. Fotoğrafın sağ yanındaki garip mavilikten, beyimizin polarize filtre kullanmayı henüz öğrenemediğini de anlıyoruz. Fena halde Banu Alkan bir pozisyonla karşı karşıyayız sayın seyirciler, Cem Bey objektifine polarize filtreyi takmış ama onu ışığa göre sağa ve sola çevirmesi gerektiğini bilmemektedir! Ama buna da dua edelim, objektifin kapağını çıkarmayı unutmuş ve bunu filmlerin banyosu sırasında, Türkiye'de de öğrenmiş olabilirdi! Neyse ki bu safhayı aşmışız...
Aşamadığımız şeyler de var elbet... "Kompozisyon" gibi örneğin. Arkadaş Afrika'da Mali'ye kadar gitmiş, Timbuktu'daki bu muhteşem yapının karşısında "yakalaya yakalaya" fotoğrafın sağ tarafında bir grup insanın durduğu, sakil bir kompozisyonu yakalamıştır! Ah be Cem! Fotoğrafçılık zor bir iştir, insanlara "çiiiiz" dedirtip fotoğraf çektirmeye (sergisinde bu karelerden mebzul miktarda mevcut) benzemez! Sabreceksin ve insanlar istediğin yere gelinceye kadar bekleyeceksin...
Kıssadan hisse, kesinlikle gidilmesi, görülmesi ve "ibret alınması" gereken bir sergi açmış Cem Boyner... Kendisini "esefle kınıyor" ve bundan sonraki sanatsal yaşamında mümkünse fotoğraf çekmemesini diliyoruz.
İstediği kadar "iç" çekebilir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
üfff kötü vurmuşsun. sadece sağlı sollu değil mahalle gençleri bir araya gelip epey hırpalamışsınız.
sergiyi gezmediğim için bir şey diyemeyeceğim ama aşağıdaki fotograf için yorumlarının hepsine katılamayacağım.
Yazın biraz onun oyuncağı var benim yok havasında olup eleştri havasından çıkmış.
Metin Bey;
Genelde sabırlı bir insanımdır, pek böyle öfkelenmem ama beyefendinin kendi eğlencesi için yaptıklarına ve -Türk fotoğrafçılığı için yapmadıklarına- baktıkça sinirlenmemek mümkün değil.
Bu sergi için harcanan paralarla iki-üç tane İstanbul'da fotoğrafçılık müzesi açılır, ne bileyim fotoğrafçılık eğitimi gören gençlerer okullarına hayal bile edilemeyecek olanaklar sağlanabilirdi.
Hâlâ içimde acıdır. Bu ülkenin en büyük fotoğrafçılarından biri olan İsa Çelik'in tek bir albümü yok... İsa Abi, utandığı için bunu söyleyemez de kimseye.
Parası olan insanların fotoğraf sergisi açmalarına kızdığım anlaşılmasın. Tam aksine, onların bu alan girmesinin sonuna kadar yanındayım. Örneğin Şakir Eczacıbaşı... Şakir Bey olmasaydı, Türk fotoğrafçılığı bugünkü noktalara gelmezdi. Kendisi her türlü yarışmanın sponsorluğundan, yeni sergi alanlarının açılmasına kadar herşeyle ilgilenen, burslar veren, sorunları paylaşan bir kişidir. Keşke birkaç tane daha Şakir Eczacıbaşımız daha olsa...
Dediğiniz bir noktaya katılıyorum. Evet, fotoğrafçılık Cem Bey'in oyuncağı olmamalı. Bugünlere kolay gelinmedi...
Mutfakta bulasik yikarken dinledim Cem Bey'in muhtesen sergisinin haberini. Cem bey `Kendimden tamamen soyutladim, oyle cektim fotograflarimi` dedi. Ardindan bir elestirmen hanim `Ben bu karelerde tamamiyle Cem'i goruyorum; bir sergi bu kadar sahibini yansitir, mukemmel olmus` dedi. Cok guldum.
Ali Bey cok haklisiniz. Bence Boyner magzalarinda hediye arayipta bulamayan saskinlara alternatif olsun diye yapilmis.Yoksa aklin yolu bir...
Yorum Gönder