Pazartesi, Haziran 20, 2005

1922 yılında Afyon'da "birdirbir" oynamak...


Saat 23:25 ve Focus'un temmuz sayısını nihayet bağladık... Özgür son sayfaları kontrol ederken, benim yorgunlukla yazdığım son dakika resimaltlarım ile dalgasını geçiyor. Tarkan ise, "Şaka maka, bu ay bir sürü aksilik oldu. Dergi elemanlarının biri Amerika'ya diğeri ÖSS sınavına gitti derken ayın büyük bir kısmını iki kişiyle atlattık. Ama bana tek bir yazının iki günlük gecikmesi hariç, tüm işler zamanında geldi! Açıkçası, bu ay kime girdi, onu çok merak ediyorum?" diyor...

Bu ay sanırım bana ve Özgür'e girdi. Bir yanda, apar topar Amerika'ya yolcu ettiğimiz Umida'nın "İstanbul Efsaneleri"nin hammaliyesi; öte yanda ise yazmak zorunda kaldığım iki araştırma konusu... Bunların birinden bahsetmiştim, Volvo Ocean Race... Diğeri ise çok daha zor bir konuydu. Tarih boyunca bizim ders kitaplarımızda okuduğumuz savaşları, acaba "öteki taraf" nasıl yazmıştı? Aslında uzun yıllardır köşesinden bucağından bulup bir kenara attığım notları derlemem açısından yararlı; ulaşılan bilgiler açısındansa ilginç bir araştırma oldu...

Neler çıkmadı ki bu yazıyı yazarken? Çaldıran Meydan Savaşı'nı Şah İsmail kazanmış, Preveze diye bir deniz savaşı hiç olmamış, Balkanların dört asır boyunca Osmanlı toprakları olmasını sağlayan II. Kosova Savaşı'nı ise aslında Sırplar kazanmış! Tabii, bu onların iddiası... Buna benzer 10 ilginç tarihi olayı, karşı tarafın bakış açısını anlatarak aktarmaya çalıştık. "Kim Galip?" başlığını attığımız bu çalışma, bence hoş oldu.

Bu arada bizim tarafta da hiç bahsedilmeyen ya da unutmaya çalıştığımız ayrıntılarla da karşılaştık. Örneğin, yukardaki fotoğraf... Dergide altına malum nedenlerle sadece "Yunan askerleri yerli halk ile birdirbir oynarken!" diyerek geçiştirdiğimiz (anlayan anlar artık) bu kare, "işgal" altındaki bir Türk kasabasında çekilmiş. Tarih, 12 Mayıs 1922. Yani Büyük Taarruz'a sadece birkaç ay kala... "Yerli halk"ın başındaki sarıklardan Türk oldukları anlaşılıyor. Yunan ordusunun IX. Kolordu'suna bağlı askerlerle, "şaka gibi" belki ama, birdirbir oynuyorlar!

Kurtuluş Savaşı'nın bu yüzünü pek bilmeyiz. Bunu yazmaya kalkıştığı için Kemal Tahir'in "Yorgun Savaşçı"sı yakıldı bu ülkede... Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kurtuluş Savaşı'nı sadece düşmana karşı değil, yer yer "bu halka rağmen" kazandıklarını söylemek, onların verdiği mücadeleyi küçültmez, olsa olsa sadece büyütür.

Bunu niye mi anlattım? Bilmiyorum. Belki de iki satırlık kısa bir fotoğraf altına yazamadığım iki kelimenin eksikliğini hissetmem, belki de bloga içimi dökme isteği... Bunun için bana kızmayın, olur mu?


Not: Gelecek yazım, söz, Linux üzerine olacak...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Anadolu'da birdir bir oynayan Yunanlıları düşününce. Ne kadar azimli ve dayanıklı bir millet olduğumuzu anladım bir kez daha. Sanırım önümüzdeki ay mutlaka bir focus alacağım. Gezegenin illa ki Linux ile ilgili ya da AKK ile iligi olması gerektiğini düşünmüyorum.

İstanbul efsanelerine ve farklı tarihi konulara devam edin lütfen.

Ali Işıngör dedi ki...

Yalçın Bey;

Açtıracaksınız kutuyu, söyleteceksiniz kötüyü illaki :)..

Şaka bir yana, aylar önce yazdığım bir yazıya yorum almak inanın çok hoşuma gitti.

Sorduğunuz soruya gelince...

"Anlayan anlar" deyimini, dergide o fotoğraf altına "Yunan askerleri yerli halk ile birdirbir oynarken!" yazarak geçiştirmemize binaen söylemiştim. Dergide söyleyemediklerimi, bu yazının içinde aktardığımı düşünüyordum.

Belki de ben iyi anlatamadım. Tekrarlayayım.

Bu kareye dair en güzel yorumu sanırım zamanında Nâzım Hikmet yapmıştı: "Ateşin ve ihanetin" fotoğrafıdır bu...

Bu kare, "işgal" altındaki bir Türk kasabasında çekilmiş. Tarih, 12 Mayıs 1922. Yani Büyük Taarruz'a sadece birkaç ay kala... "Yerli halk" Yunan ordusunun IX. Kolordu'suna bağlı askerlerle, "şaka gibi" belki ama, birdirbir oynuyorlar!

Burada "Ateşi ve İhaneti" görüyoruz. Anadolu'nun köy köy, kasaba kasaba "kuvvacılarla" "işbirlikçiler" arasında ikiye bölündüğü günleri yaşadı bu topraklar. Bazıları cepheye sırtında mermi taşırken, İstanbul'dan bazıları "kuvvacıların malı canı ve kanı helaldir" diye fetva veriyordu; bazıları "başı koltuğunun altına alarak" siperlerden boş mermi kovanlarını yeniden doldurabilmek için toparlarken, bazıları düşmanla birdirbir oynuyordu :)...

Bu "Ateşin ve ihanetin" fotoğrafıdır Yalçın Bey...