Salı, Mayıs 03, 2005

Patent "bilim adamı"nı değil,
bilginin "mülkiyetini" korur!


Biliyorum, Focus gibi bir "popüler kültür ve bilim" dergisinin Yazı İşleri Müdürü'nün bunu söylemesi çok alışıldık birşey değil... Eh, ne de olsa bu tartışmanın öbür yanında duranların arasında ilaç endüstrisi, yazılım şirketleri, elektronik devleri ve hepsinden önemlisi "reklamveren" var...

Sanat ve fikir ürünlerinde patent uygulaması, Venedik Cumhuriyeti'nde 1470'lerde ortaya çıkan bir uygulama. Asıl kurumsallaşmasını ise 1790'da, ABD başkanı Thomas Jefferson'un Amerikan Patent Enstitüsü'nü bizzat kurmasıyla yaşamış. Oradan da Paris ve Londra'ya sıçramış. Patent çılgınlığının Amerika'yı sarması ise tam iki asır sonrasına, 1980'lerde elektronik endüstrisinin şaha kalkmasıyla yaşandı. İnsanlar zengin olma hayaliyle akla gelebilecek herşeyin patentini almaya başladılar. Patent yasalarının yetersizliği buna da izin veriyordu...

Bugüne dek nelerin patenti alınmadı ki? Örneğin, saçları tepeden açılan arkadaşlarını yanlardan uzattıkları lülelerini tepelerine atarak kellerini sakladığı saç tarama biçimi! Sahil beldelerimizin vazgeçilmezlerinden biri olan bu saç stilinin patenti, 1977'de uyanık bir Amerikalı tarafından 4.022.227 no'lu buluş olarak alınmış!

Daha yakın zamanlara gelelim mi? Örneğin Amazon.com'un internet üzerinde tek tıklamayla alışveriş sürecini bitirmenin patentini alması! Şaka değil, bugün dünyanın tüm e-mağazaları alışveriş işlemini tek tıklama ile halledebilmek için Amazon'un patronuna para ödemek zorundalar! Bu birşey mi? Lycra, teflon derken bildiğimiz naylonun bile patenti alınmış durumda!

Patentlerin en korkuncu ise hiç şüphesiz, ilaç endüstrisinin devleri tarafından alınan patentler. 1800'lerdeki sömürge çağını anımsatırcasına, dünyanın tropik ormanlarından getirilen doğal özleri çoktan aralarında paylaşmış durumdalar. Bu maddelerin milyon dolarlık laboratuarlarda bulunan yeniden üretim yöntemleri, patentlerin sonsuz güvencesi altında çok daha büyük kârlara dönüşecekleri günü bekliyorlar.

İlaç firmalarının kâr hırsı yüzünden, bugün AIDS'in hastalıklı bünyede ilerlemesini durduran ilaçlar, Afrika'da hastalığa tutulan 30 milyon insana iletilemiyor. İlaç firmalarının Amerika'da kutusunu 1.200 dolara sattığı bu ilaçlar, patentsiz üretilmeleri halinde, sadece 30 dolara mal edilerek, milyonlarca Afrikalının ölmesini engelleyebilir!

Neyse, ne demiştik: "Patent bilim adamını değil, bilginin mülkiyetini korur..." Burada aklıma Dante'nin İlahi Komedya'sının ilk satırları geliyor: "Hayat yolunun ortasında/ kendimi koyu bir karanlıkta buldum..."

Cahit Sıtkı "patenti alınmamış" bu mısraları ödünç alıp, "Yaş 35/ yolun yarısı eder/ Dante gibi ortasındayız ömrün..." der. İlahi Dante Alighieri! İyi ki bu alemin uyanığı olmaya sen de niyetlenmemişsin! Yoksa kim yazacaktı senden sonra "35 yaş" şiirini?

----------------------
Not: Tüm bu hikayeyi neden yazdığımı ve yan sütundaki CC (Creative Commons) simgesinin ne demek olduğunu yarın anlatacağım...

Hiç yorum yok: