Cuma, Ağustos 05, 2005

"Deli ile Veli"


Ünlü hikâyedir, 1940'lı yıllarda Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nden bir gün 30 kadar deli kaçar... Hastanenin başında Mazhar Osman'ın olduğu zamanlardır.

Her neyse, hemşireler telaşla Mazhar Osman'a koşar: "Efendim yandık! 30 deli birden hastaneden kaçmış!"

Mazhar Osman hiç bozuntuya vermez, odacıdan paspas yaptığı süpürgeyi, hemşireden ise hastalardan birinin uzun donunu ister! Zavallı odacı ve hemşire içlerinden "Tamam Mazhar Bey'i de kaybettik!" diyerek, bu isteği yerine getirirler. Mazhar Osman süpürgenin sopasının ucuna uzun donu bir bayrak gibi bağladığı gibi, "asker adımlarıyla" hastaneden dışarı çıkar!

Hemşire ve zavallı odacı, "Hah tamam! Şimdi kaçanların sayısı 31 oldu!" diye dövünmektedir... Görüntü aynen şudur: Mazhar Osman, ucunda bir uzun don olan "bayrağı" sanki kutsal bir sancakmış edasıyla iki eliyle önünde tutmakta ve "kaz adımıyla" Bakırköy sokaklarında yürümektedir! Bir de garip bir marş söylemektedir: "Deli marşı!"

Neyse, Mazhar Osman, o zamanlar adı "Makri" olan Bakırköy'de, elindeki kutsal bayrağı ile bu marşı söyleyerek "iki tur" atar... Üç saat sonra, Mazhar Osman hastanenin kapısında görünür. Görüntü aynıdır: Kaz adımı yürüyüş ile muzaffer bir komutan edasındaki "başhekim", bir garip marşı bağırarak içeri girmektedir. Arkasında da hastaneden kaçan delilerle!

Başhekimi izleyen kalabalık kuyruğun en sonundaki deli de içeri girdikten sonra kapılar kapatılır ve sayım yapılır. Başhekimin peşine tam 130 kişi takılmıştır!

:)))

Bunu niye mi anlattım? Geçenlerde burada Mesnevi'den bahsetmiştim. Mevlana'ya "veli" Neyzen Tevfik'e ise "deli" diyen bu garip toplumda -ki bence ikisi de yanlıştır-, yukarıda resmini gördüğünüz Neyzen Tevfik de bu hastanenin müdavimleri arasındaydı da ondan!

1940'lı yıllarda Neyzen Tevfik'in bu hastanede "hususi" bir odası vardır. O oda, temiz çarşaflarıyla hep Neyzen için boş tutulurmuş. Neyzen, bunaldığında buraya gelir, neyini üfler, birkaç ay kafasını dinledikten sonra çeker gidermiş...

Neyzen, bu hayatta "bir kere olsun" karşılaşmayı isteyeceğiniz türden bir delidir. Birgün nerden bulmuşsa artık, eline yüklü miktarda para geçer Neyzen'in. İlla bir delilik yapacak ya, sokakta gördüğü tüm köpeklerin kulağına bir "reşat altını" sıkıştırır. Eh, bunu gören halk da sokakta buludukları tüm köpekleri kapıp, koşarak Neyzen'e getirmektedir!

Neyse, bunu öğrenen abisi Neyzen'in yanına gelir ve kızmaya başlar: "Neyzen bu ne hal? Şu haline bak!"

Neyzen'in cevabı muhteşemdir: "Sen beni bırak ta, asıl şu milletin haline bak!"



Not 1: "Mevlana'nın ney'i ile Neyzen'in mey'i aynı tasavvuf potasında eriyen iki kardeştir!" - Neyzen Tevfik, Hilmi Yücebaş, L&M Yayıncılık.

Not 2: Yukardaki bu güzel öyküyü, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin en güzel doktoru, kızkardeşim Melek Işıngör için anlattım. Bu arada yukarıda Mazhar Osman'a atfederek anlattığım olaylar silsilesi, bir dost meclisinde duyduğum, "gerçek olamayacak kadar" güzel bir hikâyedir...

Not 3: Neyzen Tevfik'in Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde kaldığı oda, acaba hâlâ duruyor mudur? Eğer duruyorsa, burası küçük bir müze haline getirilse ne güzel olur, değil mi? Bize o oda oracıktan dil çıkarmaya devam etse ve aslında kimin deli olduğunu hatırlatsa, kime ne zararı olur bunun?

Not 4: Notlar bitmiyor. Focus'ta çalışan, beyaz sakallı bir abimiz var: "Deli Feyzi". Neyzen ile aynı devirde yaşamadığı için hayıflananlar varsa, bize bir "çay içmeye" gelebilir. Müptelası olacaksınız! :)))

Hiç yorum yok: