Salı, Ağustos 02, 2005

"Dergi mutfağı"


Hadi, bugün biraz da kendimden ve yaptığım işten bahsedeyim sizlere...

Yazı işleri müdürlüğü ilginç bir iştir. Bizim meslekte yerleşmiş bir deyim vardır, derginin sizin görmediğiniz tarafını anlatan... "Mutfak" eline biraz matbaa mürekkebi bulaşmış herkesin bileceği bir deyimdir. Okur, dergiyi eline alıncaya dek o mutfakta "ertesi öğün" için nelerin piştiğini bilmez; bayiden satın aldığınız "şey", mutfaktaki çalışanların bir aylık "gizli gizli" çalışmasının ürünüdür.

Ve ayın 29'u 30'u gibi dergi piyasaya çıkar... Bilinmezlik bu noktada karşı tarafa geçer: "Okur bu sayıyı beğenecek mi?", "Acaba yazımı sevecekler mi?" gibi yanıtsız sorular kafaları kurcalamaya başlar. Bu yüzden de o sayıya gelen ilk eleştiriler, düşündüğünüzden çok daha etkilidir. Bu nedenle de her ayın ilk iki üç günü, okurun bize sağladığı "yeni gözlüklerle" yazıları bir kez daha okumakla geçer.

Yazı işleri müdürlüğü ilginç bir iştir. Yeni muhabirlerin gözünde "küçük bir tanrı" olan siz, havadaki şüphe bulutlarını dağıtan ya da kızılderili şamanları gibi gri bulutlara "Yağ!" emrini verecek olan kişisinizdir. Yazı işleri müdürü her şeye hâkim olan, tüm soruları cevaplayan, bilinmeyenleri bilen ve 20.000 ayrı permitasyonda "Daha daha naber?" demesi beklenen adamdır. Bu yüzden çok yorucu ve stresli bir hayatınız vardır. Eh, genelde de ortalama yaşam süresi açısından bir kelebekten "biraz daha" şanslısınızdır!

Bir yazı işleri müdürünün "kalite"sini, kavun örneğindeki gibi anlayabilirsiniz. Eğer o yazı işleri müdürü 35'ine varmış ve hâlâ kafasında kelleşme başlamamışsa, onun "kelek" olduğundan emin olabilirsiniz! Göbek ise bir diğer "alameti farika"dır. Göbeksiz bir yazı işleri müdürünün, "balkonsuz bir eve" benzeyeceğini söylersem, bilmiyorum diğer meslektaşlarımı rencide eder miyim?

Şaka bir yana, yazı işleri müdürlerinin aslında yer yer renkli bir hayatı da vardır. Örneğin son 24 saat içinde başıma gelenleri şöyle sıralayabilirim:
  • Doğacak çocuğuna Hititlerin bilmemne tanrısının adını koyacağını söyleyen "stajyer muhabir" yanıma geldi. Çocuğunun adı "Tavanannah" olacakmış... Kızımız bunu annesine söylediğinde, "Seni kulaklarından tavana asarsam görürsün tavanannahı! Manyak karı!" gibi bir tepki almış. Anasının arkeoloji biliminden nasibini alamamış ama kafiye açısından tam not alan bu tepkisi, onu kesinlikle yıldırmış değil. Benden bir ay önce okumak için aldığı "arkeoloji atlası"nı geri getirdi, onun yerine bir telefon rehberi kalınlığındaki "Yunan Medeniyeti" cildini aldı. Tüm "mutfak" olayı ilgiyle izliyoruz...

  • Bu hafta gelen okur mektuplarının 150 kadarı şu mealdeydi: "Dönem ödevim için öğretmenim şu konuyu verdi. Bu konuda yazdığınız tüm haberleri, çizgisiz A4 kağıdına ve bir kırmızı kalemle sayfanın sol yanından üç santimetrelik bir boşluğu ayırdıktan sonra bana el yazısıyla yazıp gönderirseniz sevinirim."

  • Sekiz yıllık gazeteci arkadaşımız yazısını başlıksız, spotsuz ve imzasız gönderdi!

  • Yeni arkadaşlardan biri, Focus Blog sitesinde okurlara soracağımız soru için, ciddi ciddi şu öneriyi yaptı: "Şimdi okura Focus dergisinin ağustos sayısında sağlık haberlerine ayırdığımız sayfa sayısını soralım. Sağlık haberlerine ayrılan sayfa sayısını toplam sayfa adedine bölerek, bize istatistiki bir çalışma çıkarsınlar. Biz de doğru cevabı verenler arasında 5, 15, 25, 35 ve 45'incilere bu kitabı hediye edelim." Ekiptekilerin kendisine "Sen manyak mısın?" diyen bakışlarına maruz kalan arkadaşımız savunusunu şöyle yaptı: "Ne bileyim, böyle bir şey olsa, ben acayip keyif alırdım!"

  • Bayan stajyerlerimizin ortadan kaybolduğu bir sırada genel yayın yönetmeninden şöyle bir ses çıktı: "Kaybolmayan karı istiyorum!"

  • Yazı işleri müdürü, 65 yaşındaki abimiz Feyzi Öktem'in kalbini almak için şöyle bir cümle kurdu: "Abi, sen benim hayatımdaki tek erkeksin!"

Velhasıl kelam, yazı işleri müdürlüğü zor iş vesselam!




Not 1: Focus Blog'da yeni bir yarışma başladı. Bu sefer beş kitap birden hediye ediyoruz!

Not 2: Tresnjevac'a dair yıllar önce bir dergide yayınlanan yazımı isteyen ve göndereceğime dair söz verdiğim arkadaşlar, sizleri unutmadım... Sözüm söz!

Hiç yorum yok: