Pazartesi, Temmuz 04, 2005

Parmak şıklatmakla olmuyor bu işler!


Dünya gözüyle şu Pink Floyd'u da sahnede gördük ya, buna da şükür... NTV'nin reklam olayının iyice bokunu çıkardığı Live 8 konserleri silsilesi, birçok unutulmaza sahne oldu. Will Smith'in sahneye tahterevanla gelmesi, "bir tecavüz sonrası sabahı Nuri Alço sırıtışı" ile sahneye çıkan Bill Gates'in konuşması, Sony ve Nokia gibi uluslararası şirketlerin sponsorluklarıyla anılacak bu etkinlik...

"Sir" ünvanına "Şövalyelik"i de eklemeyi garantileyen Bob Geldof hazretleri, bir golf sahasının ortasındaki yedi yıldızlı otelde toplanacak olan zenginler klübü üyelerinin "himmetinden" çok umutluydu. Özellikle de Tony Blair ve Maliye Bakanı Gordon Brown'un adlarını sık sık andı. Canlı yayını izlediği iddia edilen 3 milyar küsur insana "Eh, artık eşek değillerse Afrika'yı da görürler artık" cümlesinin etrafında harlanacak "global ölçekli" bir geyik malzemesi sağlandı.

Sizi bilmiyorum ama benim midem bulandı sadece... Yıldırım Türker'in deyimiyle, Rock yıldızı ile Irak şahini başbakanın bu mutlu ve uyumlu görüntüsünün pornografisine daha fazla dayanamadım ve televizyonu kapadım.

Yazıyı biraz daha açalım. Çoğu Sahra Çölü'nün güneyinde yer alan 18 Afrika ülkesinin borçlarının silinmesi için G8 liderlerinin öne sürdüğü bazı şartlar da var elbet. Ama bu can sıkıcı "ayrıntılardan" Arundhati Roy gibilerinin dışında pek kimse bahsetmiyor.

G8 ülkelerinin himmetinden faydalanmak için, bu ülkelerin tek yapmaları gereken şey, IMF ve Dünya Bankası'nın dayattığı serbest piyasa sistemini ve sancılı bir özelleştirme hamlesini kabul etmek. Bu süreçte, Afrika'nın "verimsiz" ve "zarar eden" telekomünikasyon şirketleri, madenleri, tarım kooperatifleri ama özelleştirilerek ama tamamen yok edilerek ortadan kaldırılacak. Bu şirketlerin yerini, "batılı" yenileri alacak. Afrika'nın şu ana dek özelleştirilmiş telekomlarında bu süreç aynen yaşandı. Bugün Afrika kıtasının yarısından çoğu British Telecom, Telefonica, France Telecom "imzalı" cep telefonlarını kullanarak "alo" diyor. Madenlerin durumundan ise hiç bahsetmeyelim isterseniz: Hollandalı elmas tröstlerinin egemenliğindeki Güney Afrika ve Zaire'de at koşturan Belçikalıları saymazsanız, Afrika'nın madenlerinin 2049 ya da 2099 gibi küsurlu tarihlere kadarki tüm hakları, Anglosakson ülkeler (ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya) tarafından çoktan paylaşılmış durumda....

"Serbest piyasa" oyununun en önemli kuralıysa, gümrük vergilerini düşürmek hatta sıfırlamak olacak. Afrikalı ülkeler gümrük vergilerini neredeyse sıfırlarken, Avrupa ülkeleri çok sinsi bir vergilendirme sistemi ile bu ülkelerin zaten zayıf olan iç piyasalarını tamamen ele geçirecek. Bir örnek mi verelim? Örneğin İtalya.
Ürün adı: Kahve
Gümrük tarifesi

Çekilmemiş kahve ---------- % 0
İşlenmiş kahve ------------- % 7
Kafeinsiz kahve ------------- % 9

Ürün adı: Pamuk
Gümrük tarifesi
İşlenmemiş yapağı ---------- % 0
T-shirt ---------------------- % 10

Ürün adı: Ananas
Gümrük tarifesi
Taze ananas ----------------- % 2
Ananas suyu ---------------- % 15
İşlenmiş ananas ------------- % 30
İtalyanların bu rakamları her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor: "Bana ucuz hammadde satabilirsin ama işlenmişini asla!" Yardıma muhtaç Afrika ülkelerinin her yıl Batı Avrupa gümrüklerinde kaybettikleri para, 20 milyar avroyu buluyor. Eğer bu gümrük vergileri mevcut olmasaydı, yeni rekabet koşulları doğrultusunda bu "aç ülkelerin" Avrupa'ya yapacakları ihracatın % 5 büyüyeceği hesaplanıyor. Bir başka deyişle, 350 milyar avroyu bulan bir ihracat olanağı!

350 milyar avro... Bob Geldof hazretleri başarırsa, önümüzdeki 10 yıl içinde Afrika'ya aktarılması hedeflenen yardımın tam 7 katı!


Dansetmek artık sizin de içinizden gelmiyor değil mi?

Hiç yorum yok: